12 Eylül 2012 Çarşamba

içimdeki zaviye

4 dizelik murabbalarımı dize dize sayfalarıma
kaç nazım eder
nazıma katlanan içinde köşesinde
çokça mongol bi kaç mantalitemin
cenk ile mücadelesinde kaç boğum hikayesi var aslında.
sübyan gibi ezik cümlelerin kan akıtamadığı mürekkebi
cam içinde kalmış bi fanusta kendine kalınca
abkeşlerin tekkelere çektiği suyu gibi safca gelmiyor tekrar okunduğunda
abrizcilerin suyu döktüğünde abdesthaneye
onlar gibi sevap satır suyu akıtıyor değil her defasında
kimdir kethüdası kalemlerin, hoşça gelen sözlerin
esamesi okunmaz mir-i bendimin onları bulmadıkça
agah toplumlara düşemedim de
bir başıma segah çaldıkça ciğerimden akorsuz
üşütmedim değil mi ben anlamlarımı, hala mı üşütmedim ?

31 Mart 2012 Cumartesi

Argo mahallesine düştüm





     Çamaşırların evden karşıki eve asıldığı bi mahallede olsam, yan komşum Ermeni olsa, üstte Türkçesi bozuk tatlı yaşlı bi Rum kadın yaşasa, evin sahibi olsa. Ahşap ve kiremit, köhne mümkünse rutubet kokulu bi ev olsa. Mutfak tezgahımın alt tarafı dolap değil perdeden olsa. Tavaların yanında maşrafalar dizili yersizlikten mesela. Davul fırının yine arıza yapıp böreği yaktığı bi mutfak. Evimin tek odalı salonunda yatak yerine döşek ve divanlar, eskiciden kalma turuncu küçük televizyonum 2 darbemle uyanan, anteni hala bi yerlere sokuşturulmuş yamuk bi çatal olan odamda, sobaların küllerini çalı süpürgesiyle faraşa dolduran üstünkörü bi temizlik esnasında ben : 'yine odun bitmiş' desem 'bu kadar odun varken hemde hayatta, mucize bu olmalı' desem aslında.
     Kapı mandalını gıcırdatarak açsam .Beni merdiven boşluğunda görünce '3 aydır kiramı ödemiyorsun, seni kapı önüne koycam' diye rutin tehditini etse o. 'Rum karısı işte' desem içimden ötekileştirsem onu hemen ve dinlemesem yine çok konuşmasını. Çıksam bahçeye, sigaraya cigara desem içimden. Hatta 'bi cigara yakayım desem'. Cigarayı içen bi kadın olup o an onla nefes aldığımı sansam, harbi tiryakisi hemde, öksürük krizinde boğulanı, hırkasını omzuna almış vaziyette bahçedeki mışambadan çiçek desenli örtüsü olan masaya otururken elleri titreyerek cigarayı yakmaya bile bi iki uğraşsa daha 30unun yolundayken, sigara yakmakla bile imtihan olduğunu düşünse.
     Balkondan balkona atışan dalaşan çingene karılarını umursamasam da, yarı duvarından seyrettiğim mahallede niye hiç Türk karısı yok ve herkes bi garip bu mahallede, niye herkes garip ki peki bu mahalle ürünümde ? (herhalde bıkkınlığımmış ve kaçamayışımmış Türklerden ve normallerden) diye bilsemde bunu bile hiç düşünmesem o an, sokakta top oynayan  mahalleli ve sümüklü çocuklara bi anda kalkıp 'siktirin gidin lan, keserim o topu, kafama sıçtınız' diyen bi ağzı bozuk huysuz karı olsam, bayırdan koşa koşa kaçarak uzaklaşsalar sapanlarıyla atılan taşlarını bana isabet ettiremeyerek.
     Otursam yerime bi küçük sürahide yüzümü görsem yıllar sonra ilk defa o an. Terk edenlerin hediyelerini, yüzümdeki çizgileri sayasım gelse,sürahide mümkün olmadığını bile bile gözlerim yaşaracakken kendime üzülmeden kalksam 'herşeyin bi anlamı var' desem, 'huysuz olduğum için terk edildim oysa terk edildikçe huysuz oldum, herşeyin bi zinciri var' desem, o an felsefem rolüme fazla sert ve gerçekçi gelirdi diye anlam vermek istemesem belki kartonlar üstünde yaşayan bi ayyaş şarapçı halime de düşersem bu felsefeyi de ederim ileride der sonra çekip ayağıma mahalle terliğimi, pijamamın dizlerine kadar çekilmiş kırmızı yarım çoraplarımla baş parmağı yırtılmış kenarından fırlamış havalanan halimle, üstüne de pijamamın 5 karış yukarısında başlayan kahverengi basma eteğimin uyumsuzluğunu sevmiş olmanın umursamazlığıyla mahallenin en kılıbık erkeklerinin kahvesinin önünden geçerken 'ne bakıyon angut!' diye birine terbiye versem.
     Borçlu olsam bakkala. 'Borcunu öde, borcunu' diye eli havada çıkışarak dükkanından çıkan herife ayak ucundan başına doğru 'sen kimsin lan benle böyle konuşuyon' bakışı falan atsam sonra içine kaçsa tüm cümleleri 'Sonra verirsin abla be!' deyince Eyvallah'ı çeksem, 5 sakız kapsam, 1 plastik top ordan. deminki sümüklülere 'alın lan keratalar size çiklet ve piiilastik top, oynayın ben gelene kadar. ' desem. Kirden, pislikten, bakımsızlıktan, hovardalıktan sert - yumuşak olan saçlarını bi iki belki balici, tinerci öksüz çocuğun karıştırsam yine sert-yumuşak mizacımla. Yüzümde bi gülümseme arasalar. Fark ettiğimde ne aradıklarını, onlara vermeden (sevgiyi) kafamı çevirip devam etsem 'aramayın. Bende aradım,bulamadım. Bulunmuyor hiç o beklediğiniz sevgiler. Erken anlayın bunu bari siz.' desem içimden.
      Taşrada argom mahalleye birebir uysa yani deminki gibi sigaraya cigara; sakıza çiklet; plastike pilastik; hayata, zalim hayat; adamlara şerefsiz ve angut ya da pis herif; bana bakıp kapı önünde oturan mahallenin 2 güzel genç kızının çekirdek çitlerken ki dedikodularının malzemeleri olduğumu anladığımda da 'kaltaklar' kelimesini kullansam ya da 'afişteler' ya da ağzımda doldura doldura 'kahpeler'. En kıskandığım hayatta onlar diye, mahalle delikanlısı taksici Kamili bile ayartabiliyorlar her gece diye, doldursam ve boşaltsam ağzımı öylece işte.Ne kursam bu argo sözlükten seçsem http://www.argosozluk.org/

Çeksem gitsem o darlıkta, yoklukta, yoksunlukta, kimsesizlikte. Gece kondu mahallesinin en afilli boğaz köprüsü manzarası keyfini tirbününden sürmeye tepelerin. Gazete bulsam sersem tepedeki çimene oturupta seslensem sonra var gücümle içimden dışıma yine yansımayan koca bi isyanla. 'Ulan istanbul! ulann beni metrapolde her imkanla yaşayan kızın beyninden bu çöplük mahalledeki hayale atan sen! Seni birgün yenecem, bende bi otel, bi saray, bi köşk hayaline bi gün yerleşecem' desem ve.. Kendimi bu hayalimdeki halime düşüren şu yaşamındaki kendime bi sövsem ulaaan!




29 Mart 2012 Perşembe

Sanmalar sendelemez mi ?

Biten zamanı bitemez sanmalardayım
Yitenleri yitirmedik sanmalarda
Ancak o zaman yaşanıyor çünkü eskinin yeni kavgalarıyla da
Yüzlerin olmadığı, sözlerin ve seslerin kalmadığı
Belki de adınında adımında hiç anılmadığı
Bir yaşamın hakiki bir yaşam olmadığı bir yaşam biçimindeyim

28 Mart 2012 Çarşamba

PetROLüm



                             
                                eski yollar acıdan gelince dönüşü yok diye
                                yeniden şekillenelim diye kaldırım taşlarımı bile söktüm
                                şimdi yürüyemiyorum yollarımdan
                                içimde kumlar var batıyoruz ya da çok tozutuyoruz
                                asfaltımın default ayarları nereden
                                zift döküyorum, yine zift döküyorum
                                sadece zift döküyorum
                                katran olmuş içim
                                petrol kuyusu olmak üzereyim
                                demek ki bir gün bende değerleneceğim
                                uğruma savaşlar bile olacak
                               daha iyi yaşatacak dediklerinde
                               işte o zaman aslında ben bile öldüreceğim




             
 

7 Mart 2012 Çarşamba

Önemli değil

Sen yokken tek başıma kızıyorum domatesin zammına
Sen yokken tek başıma kızıyorum doğalgaz faturasına
Sen yokken tek başıma kızıyorum minibüsçünün kalibresiz kalkışına,
duruşuna, hızzına,manevrasına...
Sen yokken tek başıma kızıyorum sinema koltuğuma ayağını dayıyan hareketli heriflere
Sen yokken saç, kıl, tüğ çıkan yemek tabaklarına tek başıma kızıyorum
Sen yokken üzerime meyva suyu döken garsona içimce kızıyorum
Bazen de kızmam gerektiği kadar kızmıyorum
Önemli değil diyorum hep, hiçbişey artık önemli değil.
Sensiz bi dünyada kızamıyorum bile.
Sensiz dünyama kızgınım ama tek başına ona da artık eskisi gibi kızılmıyor ki be!
'Önemli değil.'

6 Mart 2012 Salı

Taşınıyoruz

Sana daire satın aldım içinde bana özgürce koşabileceğin
Boş odaları var, içini doldurması sana bana kalmış zevkimizce artık...
Eşyalı satıyorlardı, atın bunları dedim
Eskilerin anıları da başka eve taşındı ya
Burda kalmasın yaşamayan hiçbişey de artık.
Burada yine yepyeni bembeyaz duvarlar var,
Renkli yenilerle beraber somut resimler çizebileceğim
Kaderimin gölgesini kazıdım,
şimdi fırçalarımı getirin
Zaman çizme zamanı
Birini sevdim.

2 Mart 2012 Cuma

Sayıklama!

çok az kaldı, çok az kaldı,
az kaldı, az kaldı,
azaldı, azaldı,
kaldı, kaldı,
azal, azal,
aldı, aldı,
kal, kal,
az, az,
dı, dı,
çok, az, dı, kal...

Göz ardı

Ne görüyorsa gözlerin çok körsün bilmelisin.
şahit olmak yalandır bazen,çünkü gördükçe bulursun yalan,
Bilmediğinse çok daha gerçek kalır.
Aç demiyorum bu defa kapa gözünü, sende yalan bulma sonunda o dünyanı diye.
Git burdan görmediğim, yalan olma daha fazla karşımda.
Bilmediğim bi gerçek ol, göz kapaklarımın karanlıklıklarında.
Ama sadece bir rüya kadar gerçek...
Geçecek kadar sevecek..

8 Ocak 2012 Pazar

Herşey o kadar öğrenilmeye değmeyecek şey ki öğrendiklerimi niye öğrendiğimi, öğrenemediklerimi de bu kadar boşlarken nasıl hala öğrenemediğimi anlayamıyorum.

4 Ocak 2012 Çarşamba

Herşey o kadar yok ki artık hafızamda
Herşey o kadar kaçıyor ki gönlümde

Blog List

Denemelere kısa yol

Foto imzalarım

kontrol amiri

tura

logos