23 Aralık 2010 Perşembe
ölen gölgelerim..
veda edip gidiyorum da hep kalmaya karar verdiğim yerlerde aklımdaki yolları bitiremiyorum.gölgem bile değişmiş yorgunluktan erimiş akmış ayaklarımdan bırakmış benim şeklimi şemalimi.geçmiş birinin ardında gölge olmaktan.korkmuş uzaklaşılamayan bu bedenin hep karanlık yönü olmaktan..geçtiğim yolları ve arkadaki benleri tanıyamıyorum.hani geçtiğim yollar neyse hep yapraklarını döküp kuru kalan ağaçlarla aynıydı da ya ben önceki benden sonra ki bene nasıl geldiğime dair bir yol tarifi yapabilir miyim?
ne olacak bu halim söyle bana sarı ? yine her yerimi kapladığında güneşi yeniden kör olabilecek miyim siyahtan başka bir renge ? sarı sonbahara erip yapraklarla gömülebilecek miyim ..
..bana edebiyat veren kardeşime kuru dallarımdan değil en verimli günlerimden yeniden uzanacak mıyım
(gölg.E.)
5 Aralık 2010 Pazar
say-yeah
aşkı mübarek kılan
içindeki en endersel vaziyette nihayete gelemeyen (bi his)
bilmiyorum ne olacak nihaventin batıdaki en yakın sol minör gamının hali.
bu arada çölde..
siyah segah, almış külli makamını
siyah seyyah, almış küllü yollarını
siyah son ahh, yazmış killi sonlarını
siyah soma(beden),sövmüş kirli soylarına...
ahh siyah say-yeah..
SIRR-I HAFİY.E. (son helâdan selâya zordur koşması)
ardından çalınan en yaygın siyah rivayetler makamı varken..
bi yandan kasette çalarken ahiretin hiti,selâ
koşmak en yeşile zormuş yine helâdan.
o - kul yapısı ki..
hayata başlamak lazım en açıktan.
bitirmek lazım gen(') açıktan..
yani en az bi tur koşmak lazım
gök kuşağı aralığından..
nihayette,açık öğretim budur,rengi açıktır.
talebesi azıcık kaçıktır.
sırrı-ı hafiyenin sırrı,açık saçıktır.
sırr-ı hafiyenin,hafif-i ruhuna eşittir.
mübalağasız kalemle haşır neşirdir.
neşr-i hatır huturdur.
hatrı haas-ı mesirdir.
mesrur-u mutmaindir.
mütemadiyen mazbuttur.
mazhar-ı zorludur.
hakim-i bakidir.
kudeması kadimdir.
(eskileri)
sukut-u zabt-ı dardır.
(spon-tane tane yazardır.)
21 Kasım 2010 Pazar
kız kulesi mesafesi nedir ? bu mesafen nedir?
Bir gün karşına geldim dimdik ve tektin bir elif harfinde de gördüğüm kendim gibi.
Gelen vuruyordu giden vuruyordu sağdan soldan dalgalarla hayat sürekli vuruyordu sana ama hiç bir yana sürükleyemiyordu,öyle de inatçı idin. sen hala daha direniyordun başın dimdik,zirvelere uzanarak,hakka karanlıkta aydınlığınla.Gelen giden sana dertleniyordu,herkes bir resmini çekiyordu en çok hatırlanmak istenen olmuştun anılarda,herkes mi hayrandı sana?Bu hayranları sadece öylece durmakla mı edindin?Belki küçümsediğimden büyük bir iş yapıyordun bütün sevgililerin dertlerini de kucaklıyordun bana biraz uzaktın bu konuda..ben dertlenince gelmiyorum sana olur ya herkesin ki ağır gelmezde benim ki gelir.daha ulaşamadım sana,bana baktın uzaktan ben de sana yüz defa karşılaşsakta bir sukunetli uzak dost gibi baktın hep..kız kulesinin mesafELLY duruşunu o vakit anladım ve seni örnek aldım herkese olması gerektiği gibiydin ölüm gibi ne çok uzaktın ne de çok yakın..
yazan; kızkulesimesafesi.2008.
yahudi edildim..
yahudi edildim beni içinize gömmediniz de küllerimle savurdunuz..
Savur şimdi benim metaPOLİSmayı
Kül oldum bak savruldum sayenizde yahudiden beter oldum bir vazoya koyun
bana karşımda and için,siren sesleri ataya kalsın,mütevazi merasim tabutta yeşil örtü bile
bulunamamasında kalsın..
Kayıkçı amca beni ıssız suda buldu..küllerimi toparladı bir avuç tokatla.
Yananlara yetişemedim dedim suratına telaşla bakınca ayıldığımda
Yetiştinde geçtin kızım dedi..bir yıldızdın bir siyon.. yandın söndün hep ve bir gün
Yandın kül oldun bir avuca bir odaya bir ruhuna sığmaz oldun.
Rüzgar seni aldı dalgalarıma saldı.dalgam kayığıma yapıştırdı
Kayığımda bir isim oldun bak ne yazıyorsun oda silinene dek okuda anla..
‘Baba çok uzaksın bana’
Yabancıdan ne bekliyorsun
Sana iyi bi eş olsun bana yenicek yeni bi aş olsun.
İyi bi yeni hayat kazığı daha..
Erkenden..daha çok erken..
Sırada ne var daktiloda bir satır boşluğu daha beklemenin ardından son söz yine
Anneciğim çok uzaktasın ama hala en yakın sensin bana..
Kazıklı voyvodalı benim dünyamda..
Hangi yelden essem sana ulaşsam artık
Hangi karadan yürüsem sana varsam
Hangi dalgadan vursam sana varsam
Hangi yoldan gitsem sonu sen olsan..
Ayağım yansa bile çölde sana varmak var bilsem
Kardan donsamda sen varsın orda bilsem sana yürüsem
Yüzme bilmesemde atlasam suya o yolda belki boğulsam belki yüzme öğrensem o şokla
Bir evdesin bilsem bana sarılacaksın evsizliğimde sana koşsam gece it kopuk dinlemeden yola düşsem
Ama olsa bi yol
Yok mu?
Yok desen bile,,bunu duysam bile,var bilecektim.
Ama yine sessizsin,gözümdeki yaş gibi sessizce yolunu izlersin..
Bende anca satır sonunda sana gelecek bir yol bulurum.
Yaşamın değil,Avuntunun ikincisine dek sana kavuşucam.
elfeda..(bu defa ironik değil çok fazla İRON-İCH,demir tadında mesela.)
(bu küller 23 ağustos 2008li dir)
laf olsun,torba dolsun,dolan torba da kopsun..
(büyük harflerimi sevmiyorlar mı?
bu defa harf diyor ki; 'ama ben küçükken konuşamıyordum..')
YAZMAK İÇİN ELİME KALEM ALDIĞIMDA KALEM YAZMAZDI İNADINA. ONCA KALEM İÇİNDEN TÜKENMEZ ADINA YAKIŞMAYAN TÜKENMİŞ O EFRADI SEÇMEK BENİ DELİ EDERDİ EKSERİYA İLHAM PERİM KAÇACAK ENDİŞESİYLE.BU YAŞAMDADA YANLIŞ İNSANLARI SEÇTİĞİM GİBİ KALEMDEDE TUTTURAMIYORDUM DOĞRU OLANI.GÖZÜME KESTİRDİĞİM ALIMLI KALEM YAZMIYORDU.HERKES ONU SEÇMİŞTİ ÇÜNKÜ ÇOK FAZLA KULLANILMIŞTI,BİTMİŞTİ,TÜKENMİŞTİ.HALBUKİ SÜLİYETİ BUNCA ZAMAN GÖZE ÇARPMAYAN DAHA BÜYÜK BİR PERFORMANS SERGİLEYEBİLİRDİ ÇÜNKÜ İÇİNDE GÖSTEREMEDİĞİ, AÇIĞA ÇIKARAMADIĞI ŞEYLER BİRİKMİŞTİ..KUSMASI YAKINDI AMA MÜREKKEPLİ DEĞİLDİ DÖKEMİYORDU ZEHRİNİ.AMA ONA ŞANS TANIYAN PEK ÇIKMAZDI O KURŞUN KALEMDİ.UCU KÖRELMİŞTİ KURŞUN KALEME KALEMTRAŞ GEREKTİ.O BİR SİVRİLSE KURŞUN NAMINA KİMLERİ KİMLERİ DAHA DAHA KİMLERİ VURABİLİRDİ..SİVRİLMESİ GEREKTİ ŞU KALEMSİ YAŞAMINDA.FORMÜLÜ İSE KALEMTRAŞA MUHTAÇSIZ PARMAKLARDA.UÇLU KALEMİN UCU BUCAĞI GÖRÜNMÜYORDU UÇLU KALEM UCA İHTİYAÇ DUYUYORU UÇ ALIYORDUM BU DEFA UÇ KALEME İHTİYAÇ DUYUYORDU KALEMLE UÇ KAĞIDA İHTİYAÇ DUYARKEN YANLIŞ KELAMLARLA DOLU SAYFA SİLGİYE MUHTAÇ OLUYORDU.HERŞEY BİRBİRİNE BAĞIMLI OLMAKTA İDİ NE İLE BİR FİKİR İLE..YA YAZ YADA SİL AMA MUTLAKA DÜŞÜN!PEYDER PEY OLSADA KAFİ.BU KALEM KUTUDAN KELAM KUTUYA TERFİDİR İSTEDİĞİM SAKLADIĞIM KELAMLARI KUTUMDAN ÇIKARIRKEN SİVRİLEN KELAMLARIMLA EŞ DEĞER BİR KALEM OLMAK ÜMİDİ İSTEMİŞTİM..BU KALEM BUKALEMUNLA Bİ KELAMDA DEĞİŞMEDEN MÜMKÜN MÜDÜR?
yazar;baş katip ElifTir. 29 mart 2007
bu defa harf diyor ki; 'ama ben küçükken konuşamıyordum..')
YAZMAK İÇİN ELİME KALEM ALDIĞIMDA KALEM YAZMAZDI İNADINA. ONCA KALEM İÇİNDEN TÜKENMEZ ADINA YAKIŞMAYAN TÜKENMİŞ O EFRADI SEÇMEK BENİ DELİ EDERDİ EKSERİYA İLHAM PERİM KAÇACAK ENDİŞESİYLE.BU YAŞAMDADA YANLIŞ İNSANLARI SEÇTİĞİM GİBİ KALEMDEDE TUTTURAMIYORDUM DOĞRU OLANI.GÖZÜME KESTİRDİĞİM ALIMLI KALEM YAZMIYORDU.HERKES ONU SEÇMİŞTİ ÇÜNKÜ ÇOK FAZLA KULLANILMIŞTI,BİTMİŞTİ,TÜKENMİŞTİ.HALBUKİ SÜLİYETİ BUNCA ZAMAN GÖZE ÇARPMAYAN DAHA BÜYÜK BİR PERFORMANS SERGİLEYEBİLİRDİ ÇÜNKÜ İÇİNDE GÖSTEREMEDİĞİ, AÇIĞA ÇIKARAMADIĞI ŞEYLER BİRİKMİŞTİ..KUSMASI YAKINDI AMA MÜREKKEPLİ DEĞİLDİ DÖKEMİYORDU ZEHRİNİ.AMA ONA ŞANS TANIYAN PEK ÇIKMAZDI O KURŞUN KALEMDİ.UCU KÖRELMİŞTİ KURŞUN KALEME KALEMTRAŞ GEREKTİ.O BİR SİVRİLSE KURŞUN NAMINA KİMLERİ KİMLERİ DAHA DAHA KİMLERİ VURABİLİRDİ..SİVRİLMESİ GEREKTİ ŞU KALEMSİ YAŞAMINDA.FORMÜLÜ İSE KALEMTRAŞA MUHTAÇSIZ PARMAKLARDA.UÇLU KALEMİN UCU BUCAĞI GÖRÜNMÜYORDU UÇLU KALEM UCA İHTİYAÇ DUYUYORU UÇ ALIYORDUM BU DEFA UÇ KALEME İHTİYAÇ DUYUYORDU KALEMLE UÇ KAĞIDA İHTİYAÇ DUYARKEN YANLIŞ KELAMLARLA DOLU SAYFA SİLGİYE MUHTAÇ OLUYORDU.HERŞEY BİRBİRİNE BAĞIMLI OLMAKTA İDİ NE İLE BİR FİKİR İLE..YA YAZ YADA SİL AMA MUTLAKA DÜŞÜN!PEYDER PEY OLSADA KAFİ.BU KALEM KUTUDAN KELAM KUTUYA TERFİDİR İSTEDİĞİM SAKLADIĞIM KELAMLARI KUTUMDAN ÇIKARIRKEN SİVRİLEN KELAMLARIMLA EŞ DEĞER BİR KALEM OLMAK ÜMİDİ İSTEMİŞTİM..BU KALEM BUKALEMUNLA Bİ KELAMDA DEĞİŞMEDEN MÜMKÜN MÜDÜR?
yazar;baş katip ElifTir. 29 mart 2007
Türkiye Mizahçılar Oturbüsündeki karikaTÜRlerimiz.
Bir güzel gün başlamıştı yada güzel güzel bitmekte idi İstanbul'da minibüse yada otobüse yada toplu taşıma araçlarından herhangi birine binene kadar..Hergün binlerce insanın ecüş bücüş balıksal kılıkta istifsel seyahatgahları sırasında garipsel olaylar zincirini satırlara döküp yüzlerce halkayı birbirine ekleyebilirdik..malzememiz boldu elbette ama yaklaşık her seyahatte başımıza gelen bi kaç detaya doğru sizlerin dikkatlarini çekmek isterim..hep beni mi bulur böyleleri yada neden beni bulur böyleleri sorularına gelen cevaplarım aynı noktaya çıkan farklı şekilde söyleyişten ibaret bi kaç cümleden başkası olmuyor..
'senin kısmetsizliğin Elif,kader işte napıcaksın,bunlarda da hayır arıyacaksın,kör talih katlanıcaksın'
neden otobüste yada minibüste,midibüste,milimüstte,traleybüste,vb.büslü versiyonlarda benim yanıma hiç banyo yapmadan yaşıyormuşcasına başarı göstermiş kişilikte kimseler oturuverir?
Terle yıkanan kesim susuzlukta tasarruf mevduatında mı idi?
Yanıma istisnasız nefes kokusu kantarı bile yıkıp geçmiş ağırlıkta belki takma dişlerinden kaynaklı ağzı kapalı iken bile ağız kokusunu kulak deliklerinden otobüs atmosferine yayıveren,sürdüğü hacı kokusu ile ağız kokusunu güzel bir karışım eylemiş ama ağzını hacı kokusundan mahrum bırakmış takdir toplayan görmüş geçirmiş bastonlu dedelerimiz oturuverir..ki bunların kibar olanları bu çağda hala bez mendil kullanabilmektedir.terinide,afedersiniz başka tabiri yok balgamını da,sümüğünü de o bezde sentezleyip ayak üstü patlayabilecek tehlikeli kimyevi atık deneyi yapan,temizlikten ödün vermiyen ama benim kendilerine 'temizlik imandandır,sende bunu gayet iyi bilirsin hacı amca' ibareli ödülü vereceğim kimselerdir.dedelerin diğer kısmı ise işaret parmağını yolda yürürken burnuna götürüp hünkürt yöntemi ile rekorsal deneyimler edinen giness heveslilerdir.ki bunların boğazlarında öyle bir öksürük demeti saklıdır ki gafletle öksürdüğünde adamın içinden bir müddet başka göllerde saklanmış,izi yitirilmiş van gölü canavarının fışkırıp kükrediğini sanırız.bu olay sağlıkla iniltili olduğundan fazla bişey söylemiyor 'giness' kelimesinin ES'i ile derin bi ara veriyoruz..
ikinci yanıma oturmaktan vazgeçmiyen kesim, boş zamanlarında bolca kulak memesi kıvamı hangi ölçüt olur alanında ihtisas yapmış,hamur işini hammurabi kanunları ile yalamış yutmuş,basmada fistanlarıyla kendi ördüğü hırkasını yaz günü kombine etmiş,yeniden vurgulamak gerekmekte 'yaz günü!' olsa dahi ebruli sanatıyla çamur sanatını eteğinde boy ölçüştürebilecek kadar sanatsal çizgide başarı saklamış teyzelerimiz..Ellerinde her parmaklarına denk düşen fışırtısı bol poşetleri hakimdir.ortama girdikleri gibi meraklı gözlerle tıklım tıklım olan yerde dahi boş yer bakınırlar..sora bir gence 'ben yaşlıyım evladım,bak arabaya benim gibi yaşlı biri bindi,hadi bana yer vermen lazım' manalı vicdanen rahatsız edici bakışı atarlar..ki 'bana yer ver' cümlesini sesli de kurabilir biraz daha illetlik getiren versiyonları. elbette günün yorgunluğunda yada miskinliğinde yaşlılara yer vermeyi pek görev bilmeyen kafasını cama çevirmiş gençlik dahi bazen bu teyzeler tarafından dürtümlerle dikkat kesilinmeye çabalanır..son durak,ilk durak;kalan zaman,bulunan mekan hiç farketmez arka koltuğu beşlemek bu zehir akıllı teyzelerimizin fikirlerindendir.biraz tombik yada baya bi tombalak oldukları için 'kay evladım,biz hepimiz zayıfız zaten,5 kişi de otururuz' sloganıyla geldikleri anda eklemlerimizin baş kaldırma anını saptamaya çalışırız acaba ineceğim durağa kadar isyan etmemeyi başaracaklar mı? diye düşünürken bir yandan da matematiksel hafıza teknikleri ile beynimizi genleşirken buluruz.şimdi bu teyze normal bir bayanın 2 yada 3 katı versiyonu olduğuna göre bir yada iki kişi de poşetlerini sayarsak yani biz arka koltuğu kaçlamış olduk şimdi? hesaplarından boğulduğumuz an bu muhasebe defterini kapatıp yardımseverik damarımızı kabartmayı kendimize menfaat biliriz..'neyse teyze,siz rahat rahat oturun,ben ayağa kalkıyım en iyisi'..deyiveririz..teyzede;'Allah aşkına evladım,ölümü gör,seni rahatsız ettim otur!' demeyip fırsattan istifade yayılım ünitesine geçecektir.Ayakta iken araziyide sattık ama ortada menfaat namına hiç payımız yok şanssızmıyım,kadersizmiyim,enayi miyim ? derken gözümüze yeni biri takılacak ve yeni olaylara yelkeni açacağızdır.cam kenarındaki ojeli kız.birazdan ona camı açabilir misiniz?sorusunu soracağız..biliyorum ki herkes hevesle birileri bu soruyu sorsun diye beklemekte.işte bu kadar milletin kurtaracısı ben olacağım..sorumuzu sorduk ve ojeli bayan faaliyete geçti.iki parmakcığıyla narin hareketlerle camı itelemeyi dener.nerede ise bir parmağı iter iken dört parmağı aksi yönde diretmektedir.fizik kanunlarını altüst edebilirse küçük güç büyük gücü yendiğinde camı açma başarısını gösterecekti ama ileriki yıllarda fiziğe saçma sapan yeni müfredatlar icat etmemiş olayım hadi diye kanunları altüst etmekten vazgeçmiş haliyle 'malesef cam açılmıyor'adlı başarısızlık kokan cümleyi bize sarfetmiştir ama arkasında benimle beraber daralmış,takım elbiseli bey benim sorumun akabinde gelen hareketliliği gözüne kestirip cama arkadan el atıp hemencecik işte bu erkek kuvvetidir,fiziğim de kimyam da bayan kısmısından iyidir kanıtını yaparcasına camı açıverip beni sevindirecektir.ojeli kız; aman Allahım rezil rüsva oldum fönlü saçlarım rüzgarda uçuşup rujuma yapışıp tipimi kaydırmasın diye cama açılmıyormuş süsü verdim ama planım anlaşıldı diye utançla elleri ile yüzünü kapar iken bir yandan yanan kırmızı rengine dikkat çekiyordu.kırmızı malum uyarı rengi idi ondan uzak durmamız gerektiğini basbas beyan ediyordu belli ki.çünkü aç karnına helede sabah sabah bu tür bir bayanla karşılaşmak demek midemizi delen çivinin kaynağını bulmamız demekti.çünkü bu bayan sabah akşam ucuz bir parfüm fıçısında konaklardı..burnumuzun direğinin telindeki kuşlar çoktan göç ederken bu direğin kurtuluşu bu direğe bir mandal takmaktır şeklindeki ötümlerini sergiliyorlardı.
Neyse artık rahatlamış bir vaziyette serin serin rüzgar yüzüme üfülderken bir çocuklu anne çocuğa çok fazla rüzgar geliyor,zature olmasın mazallah şeklindeki ikazı ile ojeli kızı sevindirip camı kapama darbesini kafamıza indirivermişti..
Arkada zoraki de olsa yer vermem hasabiyle beni sempati edinmiş teyze;'1 tane uzatır mısın evladım?' şeklindeki cümlesiyle para uzatma gibi ulvi görevini de mavi gömlekli muavin ELİF'e yüklemiş olur.kimileri olamaz hemi de bir sürü çil çil bozuk para şimdi tutamam da,yere de dökülür bunlar bu kalabalıkta düşen parayı da bulamam,benden isterler misterler en iyisi dokunmiyim hiç,duymazdan görmezden geliyim paranoyalarıyla uzatılan paraları kale almama şıkkını seçerler..mesela köşedeki müzik dinleyen,cool takılan,yakışıklı çocuk.. onun için minübüs deryasında dönen paraların da hatta minübüse binen bakımlı güzel kızların bile önemi yoktu ..hayat belirtisine rastlanmayan bu kişinin ikamet bölgesi hiç kimsenin dokunmayacağı,özlenen sakin yolculuğun sessizce içine kapanık vaziyette sürdürüleceği içimin gittiği mevki idi.camdan baka baka seyreden bu şahsiyete bakar iken gözleri üzerime dikilmiş 'kıroyum hemde alnımda yazar 'adlı bir diğer şahsiyet dikkatimi cezbeyler malesef ki..'keşke arkadan uzatılan parayı direk bana uzatsa da azıcıkta olsa muhattap olabilme şansını yakalasam' düşüncesi ile elimdeki paraya herkesten evvel atlıyacak üsluptadır.o taht koltuğunun hemen yanında vezir görevi yapmaktadır.şoföre göre ters bi adamdır,oturanarla da yüzgözdür !!oturuş yönünden!! hasep ile..paraların yanında yolculuk boyunca konaçlıcak şahsiyet hemen otoriter bir rejimin ön ayak bekçisi kesilmiştir..!abla sen ver o parayı,ben sana şu kadar veriyim .basamaktan yukarı çıkalım.. abi devam..ağır ol!'...şeklindeki minübüsçülüğe lügatsal manada sadık kalan lisanı ile hemen ortama ayak uydurabilme gayretindeki insan işte..
Ve sonunda yanımdaki koltuktan bir bayan inmiştir 'hele şükür yarabbim ayağıma karasular indiydi yoksa eteğimde ziller mi çaldıydı,hangi atasözü buraya gider bilmiyom ama sana şükürler olsun bana koltuk gönderttin diye şükür aksesuarı ile donanırken benle birlikte yanımdaki orta yaşlı dinamik adamda da oturmak için pek hevessel hareketler sezegelmiştim.o an sen mi,ben mi?kim oturacak karmaşasıyla cebelleşirken sanki bana kalkmışta yer veren oymuş gibi 'buyrun' kelimesini kullanacaktır..bende madem çok heves ettin,içinden beddua falan haykırma yok yere,içinde kalmasın,otur da hayrını gör' diye sayıklarken sözde pek kibar beyfendiye sözde kibar (gerçi ben özdede kibar:P)'yok yok siz buyrun' cümlesini kurmak mecburiyetinde olacaktım..nitekim son uzlaşmamız ben bayanım elbetteki bana öncelik olacaktı hem fikrinde oluvermişti..
Lakin oda ne?yanına oturduğum şahsiyet yorgun,uyuyan bir kişilik değil mi?kafası üzerime ha düştü ha düşecek ha düşüyor köşeye de geçtim,adamı dürtmeden inememde,uykudan uyanınca ejderha ateşini ağzından etrafa yayacak derecede sinirli olanlardan mıdır acep,kendimi kapana kısılmış fare gibi hisseder oldum,hissiyatlarını üstüme üstüme salan günün yorgun işçisi..bende ona bakıp uyuyabilirdim elbette gözlerim hemencecik kapanmaya meğilli idi.muhtamelen yine tansiyonum düşmüştü çünkü zaten tansiyonum oldum olası hep düşüktü...uyuyabilirdim ama arkamda ki annesinin kucağında kimi zaman ciyak ciyak ağlayan her durakta hatta ilk duraktan itibaren bile 'az kaldı oğlum şimdi inecez,al şu bisküviyi,kırıntıları yerlere döke saça ye,yeter ki sus! şamarının yapıştırılacağı anı yaklaşmış velet; arkamdan başörtümü çekip eğlenirken ortada dımdızlak kalacam rezaletin divalığında taçlanacam dinamizmiyle başörtümü kollamaya çabalayan ve mecburen arkaya mümkünatınca dayanmadan kamburimsi makamda giden ben bisküvi yiyen çocuğun az sonra kusmaması için dua ediyordum..anneden yapma evladım ablaya dokunma cümlesini hasretle bekler iken içimden şeytansı birşey arkaya dönüp 'hanıme'FENDİ' bu marka size yakışıyor mu? çocuğunuza mukayyet olun,elimden bi kaza çıkacak,kaza bana bu kadar geliyorum diyorsa ve normalde kazalar geliyorum demiyorsa,elimden kaza çıkacağını biliyorsam bu kaza,kaza sayılır mı yoksa soradan kaza etsek kaza olduğu için kazalığı kabul olabilir mi?cümlesini yada ona benzer karmaşıklıkta saçmaca saldırılar sıralamam gerektiğini söylüyordu fakat iyi niyetli melekse az daha sabir,saiki,saüç..ha gayret şeklinde antibağırım faktörünü devreye geçiriyordu..burnu akmış ama silinmemiş,çikolata yemiş ağzı batmış ama silinmemiş,çocuk belli ki inşaat kumlarının içinde dalma,çıkma,batma tekniklerinin pir-i üstadı oluvermiş üstü toz toprak içinde ama silkelenmemiş..yani özetle her türlü lekeden eser olan çocuğa biri kaza ile kosla sıvı oksieyşın deneyi yapsa çok sevinecem demek ki bu annemiz A.F.(ANECİLİK FAKÜLTESİ)-ilgisiz anneler bölümünden mezun olmuş bir annemizdi..teşhisi koymuştum haliyle böyle bi annenin tam techizatlı donanım ürünlere vakıf olmayacağından kelli çocuğun kusacağı bir torbayı bile yanına yaren seçmediğine dair kalıbımı basardım.benim elimde bu zor ana karşı bir torba vardı ama bende laf olsun torba dolsun diye bu yazıyı yazarken talihsizce poşeti dolduruvermiştim..
Mekana son binen insaniyet bile 'görmüyor musun bee (şoföre ithafen)tıklım tıklım olduk hala yolcu alıyorsun'kavgalarını yapacak kadar yüzü bulurken akın akın gelen yolcuların isyanıyla kapı kapanmıştı..otobüsün merdiveninde dizişen insancıkların kiminin hala !aa bu biletli değil mi,akbil geçer mi,akbilim mi bitmiş inanmiiommm,daha yeni doldurdumdu halbuksa hayret valla,bu kutu akbilimi yiyo sizi belediyeye şikayet etcem arkadan akbil uzattım akbilim geri gelmedi akbilimi kim çaldı?! gibi kargaşasal cümlelerle tüğleri diken diken edip beynimi yiyiorlardı..kapanan kapı sesi ile yanımdaki işçi nihayet uyanıvermişti..ama malesefki ineceği durağı 1,2,3,30,40 durak falan geçmişti..düğmeye basmıştı ama kapı açılmamıştı çünkü kapı zaten yeni kapanmıştı..otobüs harekete geçerken büyük ihtimalle hop hop,şşşş,orta kapı orta kapıı,incek varr bağrınımları ile inme çabalarında idi bizede az daha bu çabalarından ötürü inme geçirtecekti..
Bu defa yanı artık boşalan ben 'ohhhh,az sonrada zaten ineceğim artık koridor tarafındaki koltuğa transfer olabilirim rahatlığı ile cam kenarına oturacak diğer otobüszadeyi fare kapanı lanse ettiğim öbür tarafa atıvermiştim..ben birazdan ineceğim siz geçin ünlemi ile!otobüszade diyorum çünkü o kazazededen bozma kelime bizlerin yolculuğu sırasında bize yakışan en güzel kelime oluyordu..bu defa yanıma her ay büyük olaSIKSIKla bolca ziyarete gittiği yüksek ihtimallerle bezenmiş mc donald's palyoçosunu çocukluktan beri hayret ki sempatik bulmuş,fast food müdavimi..yanımda beliren kişi kalorisi ile gözlerimi doldurduryordu az daha ağlıcaktım ağlamıyım diye bir diğer yakın fiili seçiyordum..kalorisi ile göz dolduruyordu..bütün koltuğu da dolduruvermişti..dev cüsseli,eli kolu bol kıyafetlerinin içinde seçilmeyen genç o xxxxxxxxx large kıyafetlerinin içinde kaybolmayı becerebilecek bir david coperfield hilesine sahipti.birde üstelik rapçimidir nedir,pek bi freeSİTayleee..ben coolum oturuşumdan bellidir bacağımı açabildiğim kadar açarım,yayıla yayıla otururum havamı da atarım üslubuyla benim bit kadar arazide seyahat etmeme neden oluyordu..araya siyasi sınırımızı belli edecek kırmızı hat,hudud çeksem 'ben renk körüyüm ki' anlayışsızlığıyla karşımda sırıtacak pişkinlikte idi..'heyy efendi efendi sizde de ne mabet varmış?' diye söylemeyi tasarlasam da bu iyi melek işini iyi yapıyor diye ona ödül olaraktan bu iyiliği de defterime yazmasına vesile olmuştum..ağzımı bu ortamda açsam soluyacağım karbon(X2 dio)oksitten eve az adım kala nalları dikmiyim endişesinle az daha sabrettim..
ve durağıma gelmiş olmanın sevinci ile sonunda ayağa kalkmışımdır..o kıro hala bana mı bakıyordu peki?gözlerimi ovuyordum ama malesef ki evet.ov kine ov!bu karikatür adam gözümün önünden gitmiyordu..işte bu benim talihimdi..taşıtta bulunan en kıro yolcu ile aynı durakta yada çok yakın duraklarda inmek zorunda olmak ve göz seyrinden onları bir an önce mahrum edememe zaruriyetine boyun eğmenin de zaruriyetini yaşamam vede taşıtın en yakışıklısının da mümkünatınca hemen ilk durakta taşıttan inip göz seyrinden beni mahrum etme gerçeklikleri..düğmeye uzanamıyorum keşke dedektif gedçıtçıtçetene de misali kollarım uzasa da kimseden yardım dilenmeden kendi düğmeme kendim bassabilsem diye boşboş düşünürken düğmeye basar mısınız kibarlığını da o kıroya yapmak zorunda kalıverirdim çoğu zaman..
ve kapı açılıp indiğimde oh bee! dedirten istanbulumun karbon karışık az da olsa oksijenli havasını ciğerlerime kavuşturduğum da bir yolculuktan sonra alınan bir nefesin bile herşeye değer olduğunu anlamakta herşeye değerdi,denen felsefesini yapabilmek bile herşeye değerdi derken bu cümleyi daha uzatmaya ve bitirmemeye bile değerdi..istanbulda taşıttan inebilmekte bir şükür sebebimizdi..bekleyenlere vardığımızda varılan yerde sarılan kucaklara büyük bir günde saklanmış değeri yeniden algılayabilmekti bu kelimesel süzgeçlerimden arta kalan..kısaca şu uzun yazı ile ilgisi az şu cümleyle bitiriyim bu yazı yolculuğumu...kısa yollar almakta bazen uzun yollar almaktır..
yazar; eve varan saadE.T. 13 EYLÜL 2007
[msn spaceler yazılarımı harcamasın diye uzun ve eski yazılar bile bu toplama kampına bi müddet aktarılmaya başlanmıştır.]
'senin kısmetsizliğin Elif,kader işte napıcaksın,bunlarda da hayır arıyacaksın,kör talih katlanıcaksın'
neden otobüste yada minibüste,midibüste,milimüstte,traleybüste,vb.büslü versiyonlarda benim yanıma hiç banyo yapmadan yaşıyormuşcasına başarı göstermiş kişilikte kimseler oturuverir?
Terle yıkanan kesim susuzlukta tasarruf mevduatında mı idi?
Yanıma istisnasız nefes kokusu kantarı bile yıkıp geçmiş ağırlıkta belki takma dişlerinden kaynaklı ağzı kapalı iken bile ağız kokusunu kulak deliklerinden otobüs atmosferine yayıveren,sürdüğü hacı kokusu ile ağız kokusunu güzel bir karışım eylemiş ama ağzını hacı kokusundan mahrum bırakmış takdir toplayan görmüş geçirmiş bastonlu dedelerimiz oturuverir..ki bunların kibar olanları bu çağda hala bez mendil kullanabilmektedir.terinide,afedersiniz başka tabiri yok balgamını da,sümüğünü de o bezde sentezleyip ayak üstü patlayabilecek tehlikeli kimyevi atık deneyi yapan,temizlikten ödün vermiyen ama benim kendilerine 'temizlik imandandır,sende bunu gayet iyi bilirsin hacı amca' ibareli ödülü vereceğim kimselerdir.dedelerin diğer kısmı ise işaret parmağını yolda yürürken burnuna götürüp hünkürt yöntemi ile rekorsal deneyimler edinen giness heveslilerdir.ki bunların boğazlarında öyle bir öksürük demeti saklıdır ki gafletle öksürdüğünde adamın içinden bir müddet başka göllerde saklanmış,izi yitirilmiş van gölü canavarının fışkırıp kükrediğini sanırız.bu olay sağlıkla iniltili olduğundan fazla bişey söylemiyor 'giness' kelimesinin ES'i ile derin bi ara veriyoruz..
ikinci yanıma oturmaktan vazgeçmiyen kesim, boş zamanlarında bolca kulak memesi kıvamı hangi ölçüt olur alanında ihtisas yapmış,hamur işini hammurabi kanunları ile yalamış yutmuş,basmada fistanlarıyla kendi ördüğü hırkasını yaz günü kombine etmiş,yeniden vurgulamak gerekmekte 'yaz günü!' olsa dahi ebruli sanatıyla çamur sanatını eteğinde boy ölçüştürebilecek kadar sanatsal çizgide başarı saklamış teyzelerimiz..Ellerinde her parmaklarına denk düşen fışırtısı bol poşetleri hakimdir.ortama girdikleri gibi meraklı gözlerle tıklım tıklım olan yerde dahi boş yer bakınırlar..sora bir gence 'ben yaşlıyım evladım,bak arabaya benim gibi yaşlı biri bindi,hadi bana yer vermen lazım' manalı vicdanen rahatsız edici bakışı atarlar..ki 'bana yer ver' cümlesini sesli de kurabilir biraz daha illetlik getiren versiyonları. elbette günün yorgunluğunda yada miskinliğinde yaşlılara yer vermeyi pek görev bilmeyen kafasını cama çevirmiş gençlik dahi bazen bu teyzeler tarafından dürtümlerle dikkat kesilinmeye çabalanır..son durak,ilk durak;kalan zaman,bulunan mekan hiç farketmez arka koltuğu beşlemek bu zehir akıllı teyzelerimizin fikirlerindendir.biraz tombik yada baya bi tombalak oldukları için 'kay evladım,biz hepimiz zayıfız zaten,5 kişi de otururuz' sloganıyla geldikleri anda eklemlerimizin baş kaldırma anını saptamaya çalışırız acaba ineceğim durağa kadar isyan etmemeyi başaracaklar mı? diye düşünürken bir yandan da matematiksel hafıza teknikleri ile beynimizi genleşirken buluruz.şimdi bu teyze normal bir bayanın 2 yada 3 katı versiyonu olduğuna göre bir yada iki kişi de poşetlerini sayarsak yani biz arka koltuğu kaçlamış olduk şimdi? hesaplarından boğulduğumuz an bu muhasebe defterini kapatıp yardımseverik damarımızı kabartmayı kendimize menfaat biliriz..'neyse teyze,siz rahat rahat oturun,ben ayağa kalkıyım en iyisi'..deyiveririz..teyzede;'Allah aşkına evladım,ölümü gör,seni rahatsız ettim otur!' demeyip fırsattan istifade yayılım ünitesine geçecektir.Ayakta iken araziyide sattık ama ortada menfaat namına hiç payımız yok şanssızmıyım,kadersizmiyim,enayi miyim ? derken gözümüze yeni biri takılacak ve yeni olaylara yelkeni açacağızdır.cam kenarındaki ojeli kız.birazdan ona camı açabilir misiniz?sorusunu soracağız..biliyorum ki herkes hevesle birileri bu soruyu sorsun diye beklemekte.işte bu kadar milletin kurtaracısı ben olacağım..sorumuzu sorduk ve ojeli bayan faaliyete geçti.iki parmakcığıyla narin hareketlerle camı itelemeyi dener.nerede ise bir parmağı iter iken dört parmağı aksi yönde diretmektedir.fizik kanunlarını altüst edebilirse küçük güç büyük gücü yendiğinde camı açma başarısını gösterecekti ama ileriki yıllarda fiziğe saçma sapan yeni müfredatlar icat etmemiş olayım hadi diye kanunları altüst etmekten vazgeçmiş haliyle 'malesef cam açılmıyor'adlı başarısızlık kokan cümleyi bize sarfetmiştir ama arkasında benimle beraber daralmış,takım elbiseli bey benim sorumun akabinde gelen hareketliliği gözüne kestirip cama arkadan el atıp hemencecik işte bu erkek kuvvetidir,fiziğim de kimyam da bayan kısmısından iyidir kanıtını yaparcasına camı açıverip beni sevindirecektir.ojeli kız; aman Allahım rezil rüsva oldum fönlü saçlarım rüzgarda uçuşup rujuma yapışıp tipimi kaydırmasın diye cama açılmıyormuş süsü verdim ama planım anlaşıldı diye utançla elleri ile yüzünü kapar iken bir yandan yanan kırmızı rengine dikkat çekiyordu.kırmızı malum uyarı rengi idi ondan uzak durmamız gerektiğini basbas beyan ediyordu belli ki.çünkü aç karnına helede sabah sabah bu tür bir bayanla karşılaşmak demek midemizi delen çivinin kaynağını bulmamız demekti.çünkü bu bayan sabah akşam ucuz bir parfüm fıçısında konaklardı..burnumuzun direğinin telindeki kuşlar çoktan göç ederken bu direğin kurtuluşu bu direğe bir mandal takmaktır şeklindeki ötümlerini sergiliyorlardı.
Neyse artık rahatlamış bir vaziyette serin serin rüzgar yüzüme üfülderken bir çocuklu anne çocuğa çok fazla rüzgar geliyor,zature olmasın mazallah şeklindeki ikazı ile ojeli kızı sevindirip camı kapama darbesini kafamıza indirivermişti..
Arkada zoraki de olsa yer vermem hasabiyle beni sempati edinmiş teyze;'1 tane uzatır mısın evladım?' şeklindeki cümlesiyle para uzatma gibi ulvi görevini de mavi gömlekli muavin ELİF'e yüklemiş olur.kimileri olamaz hemi de bir sürü çil çil bozuk para şimdi tutamam da,yere de dökülür bunlar bu kalabalıkta düşen parayı da bulamam,benden isterler misterler en iyisi dokunmiyim hiç,duymazdan görmezden geliyim paranoyalarıyla uzatılan paraları kale almama şıkkını seçerler..mesela köşedeki müzik dinleyen,cool takılan,yakışıklı çocuk.. onun için minübüs deryasında dönen paraların da hatta minübüse binen bakımlı güzel kızların bile önemi yoktu ..hayat belirtisine rastlanmayan bu kişinin ikamet bölgesi hiç kimsenin dokunmayacağı,özlenen sakin yolculuğun sessizce içine kapanık vaziyette sürdürüleceği içimin gittiği mevki idi.camdan baka baka seyreden bu şahsiyete bakar iken gözleri üzerime dikilmiş 'kıroyum hemde alnımda yazar 'adlı bir diğer şahsiyet dikkatimi cezbeyler malesef ki..'keşke arkadan uzatılan parayı direk bana uzatsa da azıcıkta olsa muhattap olabilme şansını yakalasam' düşüncesi ile elimdeki paraya herkesten evvel atlıyacak üsluptadır.o taht koltuğunun hemen yanında vezir görevi yapmaktadır.şoföre göre ters bi adamdır,oturanarla da yüzgözdür !!oturuş yönünden!! hasep ile..paraların yanında yolculuk boyunca konaçlıcak şahsiyet hemen otoriter bir rejimin ön ayak bekçisi kesilmiştir..!abla sen ver o parayı,ben sana şu kadar veriyim .basamaktan yukarı çıkalım.. abi devam..ağır ol!'...şeklindeki minübüsçülüğe lügatsal manada sadık kalan lisanı ile hemen ortama ayak uydurabilme gayretindeki insan işte..
Ve sonunda yanımdaki koltuktan bir bayan inmiştir 'hele şükür yarabbim ayağıma karasular indiydi yoksa eteğimde ziller mi çaldıydı,hangi atasözü buraya gider bilmiyom ama sana şükürler olsun bana koltuk gönderttin diye şükür aksesuarı ile donanırken benle birlikte yanımdaki orta yaşlı dinamik adamda da oturmak için pek hevessel hareketler sezegelmiştim.o an sen mi,ben mi?kim oturacak karmaşasıyla cebelleşirken sanki bana kalkmışta yer veren oymuş gibi 'buyrun' kelimesini kullanacaktır..bende madem çok heves ettin,içinden beddua falan haykırma yok yere,içinde kalmasın,otur da hayrını gör' diye sayıklarken sözde pek kibar beyfendiye sözde kibar (gerçi ben özdede kibar:P)'yok yok siz buyrun' cümlesini kurmak mecburiyetinde olacaktım..nitekim son uzlaşmamız ben bayanım elbetteki bana öncelik olacaktı hem fikrinde oluvermişti..
Lakin oda ne?yanına oturduğum şahsiyet yorgun,uyuyan bir kişilik değil mi?kafası üzerime ha düştü ha düşecek ha düşüyor köşeye de geçtim,adamı dürtmeden inememde,uykudan uyanınca ejderha ateşini ağzından etrafa yayacak derecede sinirli olanlardan mıdır acep,kendimi kapana kısılmış fare gibi hisseder oldum,hissiyatlarını üstüme üstüme salan günün yorgun işçisi..bende ona bakıp uyuyabilirdim elbette gözlerim hemencecik kapanmaya meğilli idi.muhtamelen yine tansiyonum düşmüştü çünkü zaten tansiyonum oldum olası hep düşüktü...uyuyabilirdim ama arkamda ki annesinin kucağında kimi zaman ciyak ciyak ağlayan her durakta hatta ilk duraktan itibaren bile 'az kaldı oğlum şimdi inecez,al şu bisküviyi,kırıntıları yerlere döke saça ye,yeter ki sus! şamarının yapıştırılacağı anı yaklaşmış velet; arkamdan başörtümü çekip eğlenirken ortada dımdızlak kalacam rezaletin divalığında taçlanacam dinamizmiyle başörtümü kollamaya çabalayan ve mecburen arkaya mümkünatınca dayanmadan kamburimsi makamda giden ben bisküvi yiyen çocuğun az sonra kusmaması için dua ediyordum..anneden yapma evladım ablaya dokunma cümlesini hasretle bekler iken içimden şeytansı birşey arkaya dönüp 'hanıme'FENDİ' bu marka size yakışıyor mu? çocuğunuza mukayyet olun,elimden bi kaza çıkacak,kaza bana bu kadar geliyorum diyorsa ve normalde kazalar geliyorum demiyorsa,elimden kaza çıkacağını biliyorsam bu kaza,kaza sayılır mı yoksa soradan kaza etsek kaza olduğu için kazalığı kabul olabilir mi?cümlesini yada ona benzer karmaşıklıkta saçmaca saldırılar sıralamam gerektiğini söylüyordu fakat iyi niyetli melekse az daha sabir,saiki,saüç..ha gayret şeklinde antibağırım faktörünü devreye geçiriyordu..burnu akmış ama silinmemiş,çikolata yemiş ağzı batmış ama silinmemiş,çocuk belli ki inşaat kumlarının içinde dalma,çıkma,batma tekniklerinin pir-i üstadı oluvermiş üstü toz toprak içinde ama silkelenmemiş..yani özetle her türlü lekeden eser olan çocuğa biri kaza ile kosla sıvı oksieyşın deneyi yapsa çok sevinecem demek ki bu annemiz A.F.(ANECİLİK FAKÜLTESİ)-ilgisiz anneler bölümünden mezun olmuş bir annemizdi..teşhisi koymuştum haliyle böyle bi annenin tam techizatlı donanım ürünlere vakıf olmayacağından kelli çocuğun kusacağı bir torbayı bile yanına yaren seçmediğine dair kalıbımı basardım.benim elimde bu zor ana karşı bir torba vardı ama bende laf olsun torba dolsun diye bu yazıyı yazarken talihsizce poşeti dolduruvermiştim..
Mekana son binen insaniyet bile 'görmüyor musun bee (şoföre ithafen)tıklım tıklım olduk hala yolcu alıyorsun'kavgalarını yapacak kadar yüzü bulurken akın akın gelen yolcuların isyanıyla kapı kapanmıştı..otobüsün merdiveninde dizişen insancıkların kiminin hala !aa bu biletli değil mi,akbil geçer mi,akbilim mi bitmiş inanmiiommm,daha yeni doldurdumdu halbuksa hayret valla,bu kutu akbilimi yiyo sizi belediyeye şikayet etcem arkadan akbil uzattım akbilim geri gelmedi akbilimi kim çaldı?! gibi kargaşasal cümlelerle tüğleri diken diken edip beynimi yiyiorlardı..kapanan kapı sesi ile yanımdaki işçi nihayet uyanıvermişti..ama malesefki ineceği durağı 1,2,3,30,40 durak falan geçmişti..düğmeye basmıştı ama kapı açılmamıştı çünkü kapı zaten yeni kapanmıştı..otobüs harekete geçerken büyük ihtimalle hop hop,şşşş,orta kapı orta kapıı,incek varr bağrınımları ile inme çabalarında idi bizede az daha bu çabalarından ötürü inme geçirtecekti..
Bu defa yanı artık boşalan ben 'ohhhh,az sonrada zaten ineceğim artık koridor tarafındaki koltuğa transfer olabilirim rahatlığı ile cam kenarına oturacak diğer otobüszadeyi fare kapanı lanse ettiğim öbür tarafa atıvermiştim..ben birazdan ineceğim siz geçin ünlemi ile!otobüszade diyorum çünkü o kazazededen bozma kelime bizlerin yolculuğu sırasında bize yakışan en güzel kelime oluyordu..bu defa yanıma her ay büyük olaSIKSIKla bolca ziyarete gittiği yüksek ihtimallerle bezenmiş mc donald's palyoçosunu çocukluktan beri hayret ki sempatik bulmuş,fast food müdavimi..yanımda beliren kişi kalorisi ile gözlerimi doldurduryordu az daha ağlıcaktım ağlamıyım diye bir diğer yakın fiili seçiyordum..kalorisi ile göz dolduruyordu..bütün koltuğu da dolduruvermişti..dev cüsseli,eli kolu bol kıyafetlerinin içinde seçilmeyen genç o xxxxxxxxx large kıyafetlerinin içinde kaybolmayı becerebilecek bir david coperfield hilesine sahipti.birde üstelik rapçimidir nedir,pek bi freeSİTayleee..ben coolum oturuşumdan bellidir bacağımı açabildiğim kadar açarım,yayıla yayıla otururum havamı da atarım üslubuyla benim bit kadar arazide seyahat etmeme neden oluyordu..araya siyasi sınırımızı belli edecek kırmızı hat,hudud çeksem 'ben renk körüyüm ki' anlayışsızlığıyla karşımda sırıtacak pişkinlikte idi..'heyy efendi efendi sizde de ne mabet varmış?' diye söylemeyi tasarlasam da bu iyi melek işini iyi yapıyor diye ona ödül olaraktan bu iyiliği de defterime yazmasına vesile olmuştum..ağzımı bu ortamda açsam soluyacağım karbon(X2 dio)oksitten eve az adım kala nalları dikmiyim endişesinle az daha sabrettim..
ve durağıma gelmiş olmanın sevinci ile sonunda ayağa kalkmışımdır..o kıro hala bana mı bakıyordu peki?gözlerimi ovuyordum ama malesef ki evet.ov kine ov!bu karikatür adam gözümün önünden gitmiyordu..işte bu benim talihimdi..taşıtta bulunan en kıro yolcu ile aynı durakta yada çok yakın duraklarda inmek zorunda olmak ve göz seyrinden onları bir an önce mahrum edememe zaruriyetine boyun eğmenin de zaruriyetini yaşamam vede taşıtın en yakışıklısının da mümkünatınca hemen ilk durakta taşıttan inip göz seyrinden beni mahrum etme gerçeklikleri..düğmeye uzanamıyorum keşke dedektif gedçıtçıtçetene de misali kollarım uzasa da kimseden yardım dilenmeden kendi düğmeme kendim bassabilsem diye boşboş düşünürken düğmeye basar mısınız kibarlığını da o kıroya yapmak zorunda kalıverirdim çoğu zaman..
ve kapı açılıp indiğimde oh bee! dedirten istanbulumun karbon karışık az da olsa oksijenli havasını ciğerlerime kavuşturduğum da bir yolculuktan sonra alınan bir nefesin bile herşeye değer olduğunu anlamakta herşeye değerdi,denen felsefesini yapabilmek bile herşeye değerdi derken bu cümleyi daha uzatmaya ve bitirmemeye bile değerdi..istanbulda taşıttan inebilmekte bir şükür sebebimizdi..bekleyenlere vardığımızda varılan yerde sarılan kucaklara büyük bir günde saklanmış değeri yeniden algılayabilmekti bu kelimesel süzgeçlerimden arta kalan..kısaca şu uzun yazı ile ilgisi az şu cümleyle bitiriyim bu yazı yolculuğumu...kısa yollar almakta bazen uzun yollar almaktır..
yazar; eve varan saadE.T. 13 EYLÜL 2007
[msn spaceler yazılarımı harcamasın diye uzun ve eski yazılar bile bu toplama kampına bi müddet aktarılmaya başlanmıştır.]
10 Kasım 2010 Çarşamba
16 Eylül 2010 Perşembe
sinirli lam-elif-ba
eski bi lamba var gazlı,ama şimdi gazlayan yok onu hayatında,sönük kimseye ışık vermeden büyüklerin diyarında yani yadigarlar köşesinde bir nargile yudumlayıp iki öksürür gibi yaşlılıktan oturuyor orda..
birde bu çaydanlık takımı,antika işte..90lı milletin vitrin takıntılarında yerini mutlaka almıştır hacdan gelme benzer versiyonları..kömürle kaynayarak semaverde çay yapmak iyi olabilirdi ketıl denen varlık bize ketılıp katılmasaydı..ağır,zamandan çalar gibi suyu yavaşça kaynatır mikropları daha çok öldürürdük..türk aklı hatırayı işlevsel kılsa idi o tahtından onu indirirdik...mantıken bakır çok ısınmaz mı? süs mü bu yoksa sadece.süs köpekleri kadar uyuz o zaman.bi boka yaramaz güzeller gibi..hatıra ama hiç bakmadım bu zamana kadar yüzüne.evde inşaat var.atılacaklar atıldı bu yine sıyırdı..yerindende oynamadı kurulduğu yerde devam ediyor bana bakmaya ..benim içimi gördüğüm zamanla kararan bakırınla..belki sihirlidir bu lamba yada bu çaydanlık hiç tozunu almadım bugünde bunları keşvedeyim bakalım,ne çıkacak içinizden.
Alaaddin'in sihirli lambasından..Alaaddin mi beklendi..Alaaddin sahi şimdi nerede umarım iyi yerlerdedir..çünkü dedemdi o ..uçan bi halıya değilde eller üzerinde yeşil örtüsüyle uçan tabutla menziline vardı..ona hiç hatıra yazısı yazılmadı..sıkı rakı içerdi rahmetli..heh şimdi bi türk dizisi olur bu diyalog.saçmaca bi övgü ile rahmetlinin ardından bağdaştırır özenilmiyecek özelliklerini..ama öyle sıkı denizciden sıkı rakıcı olması şart gibi…sonrası mı Alaaddin ömrü boyunca evinde felç gibi..yiyemedi bi daha gönlünce tuzlu şeyleri…zeytinleri kaçırırdı gözle kaş arasında..hee zeytin gözlüler arasında zeytin kaçırmak daha mı marifetti..bazen yakalanmadı ama bana hep yakalandı..görmedim gibisinden davrandım küçük torun ses etmedi gördüklerine ama şimdi suçlu muyum…benim bile o tatlı koca çocuğa felçinden sonra bile içki isteyen azmine mi yoksa dirayetsizliğine mi acımak..işte o halde fıçı fıçı içkisini sunasım gelirdi..iyi bi insandı ve iyi bi dede idi iyi bi babaydı iyi bi kocaydı sırf iyi diye yırtmıştır belki dediğim,sadece kendine zararlı insandı..içsin nolur şimdi şarap nehirlerinden…yatsın nolur zeytin dallarına boylu boyunca ilelebet..bu dileklerle mi?
Bir ovaladım lambayı (acılarımın ilk sancılarını henüz orda başlamadan tutmak için..)
İki ovaladım lambayı (bir şey dileyebilmek için,vakit olsun düşünmek için isteksiz şu kıza..)
Üç ovaladım lambayı…(gözümü açtığımda yeni bişey istemedim.eskiler yanı başıma gelsin diye,eskileri istedim diye,eskilerde yaşandı bitti zaten diye hiçbişey gerçekleşmedi yeniden)
Yani olay yine bizim hafızaya mı kaldı..
Tut elimi dedecik..ağır adamlarınla bir ayağını sürterek yürüyorsun,ayağında mesin var.geç kaldın namazlara ama felçlerden sonra o halinle abdest aldın ya.olur bence olur..dur üzerine bir ayakkabı geçirelim..şapkan var kep şeklinde Rafet el roman gibi senle bağdaşan.onu giy üşüme..gel çıkalım altunizade de gezelim..bak bahçemiz yine kocaman koşsam kaybolacağım bi labirent,ortancalar rengarenk.onlarda dolanan arılardan tırsıp kaçıyorum..site sakinleri seni görüyor.el sallıyorlar hadi onlarla konuş sen,ben tebeşir buldum.seksek çizerim,kendi başıma oynarım köşede,gözünün önünde.. abimler az ileride basketbol sahasında..canım yanlarına gitmek istemiyor pek kız yok bu civarda..ama duruyorum arkama bakıyorum balkondan annemde bakıyor…bide sana bakıyorum..annanem sana sesleniyor..köşedeki bakkaldan ekmek alacakmışız.ardıma bakıyorum evet hepiniz tıpkı o gün ki kadar arkamdasınız.rızıklar ortada kalmış.ve ulaşılmayanlar,isteksizlikler ait olmamalar onlar hala uzaklar..ben oyunlarımla kendi başımayım…ne çizersem onu oynarım.tembeşirimi kendi kendime bitiremiyorum.çember çizsem yamuluyor,dünya çizsem dönmüyor.adımı yazsam okunmuyor.üstlerini çizdim sinirle bende..attım tebeşiri üstünde zıpladım,hayal edilen bişey çizmedim bi daha..
O günlere dönsek yok yalancı olamam ..capitole alışverişe koşardık şimdi oralarda olsak evde annanemin diyetli tuzsuz yemeklerini o yaşta yemezdim fast foodçulara koşardım.sonuna kadar şu an sadıkhanede olması dilenen romantik anılarımda bile realist dünyamın zamansız konuşmasına sıçayım.yine yanınızda olurdum demek isterdim..şimdi altunizade de o sitede iş binaları var bizim huzur yerine ama meraklarımı hatırlatıyor yinede gelip geçerken..dayımın odasında kilitli yazı masasının çekmecesi..hep çok gizemli,minik canavar yiğenler tarafından kurcalanmak istenen..ve sürgülü kapaklarla gizlenmiş oturma koltukları,kapaklarını açtığında hep gazete çıkardı..latif dayımın kalemliğindeki tüm kalemlerin mürekkebinin daimen bitmiş olma nedeniyiz eskilerde..dedem iyi bulmaca çözerdi..çok zeki idi..arsa kazanmıştın bulmacadan hatırlıyor musun,antalyada ama biz tembeldik ya servet peşinde koşmadık kazanılan zaman gibi kaybettik kazandığımız şeyi.işte sen gibi çözemezdim bilmeceleri bulmacaları calalı culalı amburleylimleri ama senin doldurduğun gazete bulmacalarının ünlülerini tanınmaz bıyıklarla bezerdim yinede bilecek miydin?sol üstteki ünlüden bozmayı…resim kabiliyetimi bi kerede o ünlüyü bilme diye çabalayan uyuz çocukluğumun uyuz gayretlerinde geliştirmişim.mutfağa geçtim..çok küçük bi yer annem var annanem var patates kızartıyorsunuz,fırında tavuk ama nefes alamıyorum çünkü mutfakçığa ben bile sığamıyorum kapıdan.buz dolabının sesi ve kibritle yakılmaya çalışılan aygaz marka eski fırınlar belki davul tipli bile olanları.bir aspretör sadece camda dönüyor,fırıldak gibi kırmızı rüzgar gülü gibi…biri sesleniyor camdan cama..komşuymuş..burada herkesin her şeyden haberi varmış bize selam ediyormuş geldik diye doğrusu..banyo ve tuvalette zaman geçirmemişim galiba altıma mı ediyordum o zamanlar ki hatırlamıyorum oraları..ama sizi sevdiğiniz yerde yaad ettim işte bu defa..bu lamba bu çaydanlık sizden hediye değil ama size götürdü beni..o günlerime.şimdi içine 3 kulhüvallah attım 1 elham.. demlenmeye bıraktım beklide ruhunuza ulaştırır içersiniz bi yerlerden.şunların sihri değilde insan ruhu denen en büyük sihir,en büyük gizem sizi yeniden istetir ve her halukarda var edebilir yanı başımda..dilekler karşılıklı ulaşır en iyisi ile.çok dilersiniz ya yaşlılar berhudar olduk,ya su gibi aziz olduk mu ?.
Torun tombalak bi Elifiniz toprağa dönmüş elinizi öpüyor...
1 Ağustos 2010 Pazar
klav-ye daha doymazsan beni yeah!
herşeyde anlıyorumda bir seni sende anlamıyorum ya
bir bilgisayarın tuşlarında anladım dünde seni
control c ile kopyaladık durduk hafızamızı hep yapıştırdık geçmişi yeni temiz sayfalarımıza
delete'le sildik geçmişimizi
kimi zaman caps lockumuz açık kaldı, biz büyüdük.
kimi zaman caps lock kapalıydı birilerinin yada birbirimizin gözünde sürekli küçüldük.
bi kaç yön var gidilecek yaşamımızda ya sağdır ya sol.biliyorsun işte burada hep zıt yönlere basmıştık.
yada yukarı çıkarsın yahut bir iniş yaşarsın
okları takip ederken dikkat edeceksin
nereye varmak istediğine göre önce karar biçeceksin.
ben hepsine birden bastım bi gün merak ettim neresidir olacağım yer diye
4 yöne bassamda yine ileri yönünde gidiyordu yaşam hızla zaman gibi akıyordu adeta.
space ile koca boşluklar yaratırsın dünyamıza
uzay gibi adından ötürü boş evrenler
bu defa parmak ucumda değilde ayağımın altında hissedilir kadar hissedilmez bişeydir o boşluk.
parantez tuşlarını sevmiyorum içiçe olmayı sevmediğim gibi kimseyle.
ve noktalar güzeldir ünlemdeki dikkat diyeni hariçse tabi
print screense son yüz ifadeni hafızama aldı şimdi ise silemiyor herşey errorlarda takılı kaldı..
yazan mı? hayatının inT.ELL işlemcisi..
18 Temmuz 2010 Pazar
konuşan çerçevelerimde konuşan çerÇEVRE(M)dekiler
bazen ben kendimi hatalı hissederken resmine baktığımda sinirli olurdun
gülerken ki resminde bile asılırdı dudağından görünen küçük dilinin suratı bile,suçlusun sen derdin
bazen ben kadar ağlardın sanki o kahkaha atarken ki resimden bile ki
üzülürdüm gülerkenki gizemli hüznüne seni teselli edesim gelirdi
bazen küsmüş gibi kalakalırdın saatlerce değişmeyen bir ifade ile
küstün mü derdim niye böylesin değiş derdim,
ben seni değişirken görmek isterdim
daha çok odaklanmaya çalışırdım o yüzden resmine
şaşı baksam resmine şaşır mıydım,bi gün konuşur muydun ya
yok olmadı değişmedin aslında sen resminde bile değişmedin.
resminde değişmen mi özünde değişmen mi zordu daha fazla ölçmedim ikisinin imkansızlık eşitliğini
gülüyordun bana kahkahanda alay ediyordun aslında en baştaki gibi en sondaki gibi çok çirkin gülüyordun artık ve hep ama.
o inci dişlerin sarıymış meğer.ağzın salyalar akıtıyormuş,kaşların birleşik miymiş
gözlerin çapaklı,saçların kırık,alnın çok çizgili,burnun temiz değil,sakalların batıcı,gözlerinde fer yok,dudakların beyaz.
demir eksikliğin mi varmış.bacakların çok uzunmuş,gövdense kısaymış..terliymişsin bile.bir kötü koku bile geliyor burnuma bakınca.
kulaklarımı tıkıyasım geliyordu dayanılmayacak sessizlikte kötü yankılanan cızırtılı kahkahalı görüntülerine.
çirkinleştin sen.
ve ben senin resmine döktüğüm göz yaşlarıyla resmini eskitiyordum ya hani kendi gençliğimle beraber
aşınıp resimden kaybolacak yüzünün gününü bekliyordum.
yüzsüz olduğun için asıl fotoğrafına bu raddeden sonra bir çerçeve bakmak istiyordum.
sende ağla benle diye gözlerinin altına iki göz yaşımı akıtıyordum da konduruyordum duyarlı halini çiziyordum ya
bir gazetedeki bulmaca köşesindeki bayan ünlüye bıyık çizmek gibi yakışmayacak kişiye bir hal yakıştırma eylemlerimiymiş bu.
inandırmak için kendimi birşeylere tüm bunları yapıyordum işte
ve uyandırmak için kendimi tüm bunları kendi kendime yaptığımı yazıyordum işte
bazen bir süre sora bakmakta acı gelmiyormuş cismine
bazen bakmakta tatlı gelmediği gibi,tatsızsın artık..
yada manalı bakmıyormuşsun aslında belki körmüşsün bile bakmıyormuşsun zaten gözlerin yokmuş onu gördüm.
zaman manaları öldüren en büyük tek manalı ebedi şeymiş, bir tek bu konuda konuşuyormuşsun aslında
bir tek edebiyat tüccarı olmamı sağlıyormuş resmin
bazen ilham veriyormuşsun bazende tümden ilhamımı alıp satıyormuşsun..
her seferinde aynı şeyi söylüyormuşsun
kocaman hiçliğini anlatıyormuşsun yokluğunu sadece resimdeki varlığınla kanıtlıyormuşsun
sadece bir resimim diyormuşsun.varım diye bağıracak bir ses desibelin bile yokmuş.neden öyle duyuyordum bunca zaman peki?
-yokum diyormuşsunn yokum bu o yüzden sana ancak resimden bakıyorum.
peki anladım seni resim ve cisim..anladım ama şimdi geç mi oldu saat?
-yok hala erkendir anlayamayışın ölmeden,belki yine çaban olacak anlayamamaktan anlamaya geçmek için bile daha çok erken çünkü yine anladım sanan sen resimdekinin cep saatini sormuşsun.
orda saat hep iki evet resimde yani,sorduğum sorunun cevabı tutsun diye aslında
bana saati söylüyorsun diye konuşuyorsun orda benle yine de diye hep ikide soruyorum sana saati.
ben delirdim mi sence..yok fotondan konuşsan delirirdim ama henüz hala delirtemedin beni.
en çirkin halinle bile bir gün beni fotoğrafından dahi olsa delirtmeni bekliyor olacağım.iyi geceler diyorsun şimdi sanki gözlerin süzülmüş resimde.beni artık dinleyemiyorsun.o halde tamam yine uyuma vaktimiz geldi.sanada iyi geceler boş çerçevemm.
yazan;ağır bi metanE.T.
6 Mayıs 2010 Perşembe
d.alış,k.alış,ç.alış,s.alış (bazı fiillerden sonra hep sonunda buna da alış diyorlar.)
önce alıştım varlığına
sonra alıştırdın yok olmuş var görünen haline
sonra tamamen yok oldunda öldüğüne alıştım
alışmalar arasında çalışmalarda iken ben,
şimdi geldin mi yine varlığıma alış diyeceksin sen..
ve bu döngü böyle sürecek..
Allahtan bu döngüye de alıştım ölürken ben
sen herhangi bişeyime alıştın mı ki hiç daha önce
şimdi öldüğümü yadırgamadan,zorlanmadan öldüğüme alışacaksın he?
sen şanslıymışsın..
4 Nisan 2010 Pazar
dedi-kodu dELYkondu..
dedi-kodu denen şey birinin içinden atmaya çalıştığı gocuuuman nükreal yüklü bir zararlı enerjidir evvela.amansız ve acımasız gerçekler barındırır ilk evresinde
sora başkalarından eklenen katma değer vergileri ile acımasızlığın katları konusunda çarpılmada hız kazanacaktır.muhtamelen birilerinin duyunca üzüleceği hissi veren bu gerçekler 'aman zımbatın kulağına gitmesin' mantığı ile gerçek üstü karika-türlü bir insana anlatılagelir.nitekim o vakitten sora bir anda kaçak bir dedikondu kısmının ilk katının inşaası tamamlanmıştır.
kelime başka bir kısımdan da hecelerini bölerse asıl manaya erişebilir.
kari-katür.(nitekim dedikoduyu sadece karı kısmının yaptığını öngeren kahvedeki çay içim insanının istisnasız tüm gününü siyaset belgesel kültürel ve sanat bale ve opera konularına ayırdığı aşikar olan öbür bir cins için)
haberi duyunca üzülecek kimsenin duymaması için gerçekten çok çaba harcanacakmış gibi bir çalışkanlık vardır görünürde ki gerçekten o kadar çalışırlar ki o hariç herkes o gerçeği duyabilir.
dedekondu masalları son evreye büyük ihtimalle birinin kırdığı pot sayesinde ulaşır.gerçeği duyan kimsenin böğrüne bir şey konar ama barbar konan birazda konduran olmak istemiyle bu evreden sonra dedikodunun kaynağını aramaktadır.foyasının meydane çıktığını anlayan dedikodu peşmergesi gerilla taktiklerini şimdi tiyatro ile sıvazlayacaktır..
-aşkonsun sömsöreyyaa ben sana kırıldım hakkımda şöle böle demişin..
-sana kkaşkolsun asıl benim ağzım var dilim yok ayol..görmüyon mu önümde asılı yazıyı dilsizdir yardım eyleyin..hem kimmiş o ortalığı karıştıran bakim kim söledi sana benim bişey söylediğimi derken dedikodu kimsesi de hıncını alacağı karikatürümtürümsürünsüyü aramaktadır.işte lafın böylelikle kimden çıkmış olduğu bu soru ile tespit edildi emin olun.
bu baştaki enerji böyle dağılır insanlığa ve rahatlanır herkesin birbirine girme evresinde ay ben onu demedim,ben şunu demedim sen ona bunu niye dedin niye yetiştirdin sen beni yanlış anladın sen beni bilirsin zaten ben öyle insan mıyım,hem ben niye diyim ki beni ne ilgilendirir ki,..senin iyiliğin için söylenmedi senin iyiliğin için gizlendi senin iyiliğin için söylendi dostunum diye ağzımdan çıkıverdi falandı filandı herkes yardım panayırına açtığı dedikodusu ile sevap hanelerine bir yanına bol sıfırlı hane atma peşinde sanırsam ki.bu dillerine kanat takmış meleklere çene bazında yetişemiyorum doğrusu
artık güvenilmez insanları anlamıştır enerji sahibesi fakat o enerjiyi içinde tutabilmeyi öğrenememiştir ilk duyduğu haberde yine birinin üzerine bişey kusacak aman bi daha birine bişey söylersem iki olsun zaten hep ben kötü oluyorum nedense diye de cevabı bilinen bir soru sorma garipliğindedir iki kişinin bildiği bir sır değil diyorlarsa iki kişinin bilipte bilmiyormuş gibi davrandığı şeye ne denir?denebilir..denir mi ki en iyisi bişey dememek..
yine sizin sayenizde bir delelekondu,bravo..
6 Mart 2010 Cumartesi
sömür'GEN'i..
..
tek kelam etmiyeyim etmiyeyim derken bile ettim.
pek lüzum yok sana, pek luzüm yok
( 2 zikredişle kelimemde ü ve u yer değişirse dikkatin dağılır mı yoksa toplanır mı denedik?)
yani sözüm varken karşında ne kadar da yok?
gözünde olanlarda pek gözüm yok..
paramda yok,pulumda yok..varsada hevesim yok.hevesim varsada sana yok,hevesim arsada harita yok..harita varsada bana yok..
solungaçım yok ama.. sen solundan solundan gaçtın ya hemAN bu yanımdan ..ama ben sağa ne dedim?..
sazan gibi atlayamıyorum toprağa.. dalamıyorum hayale hayaldende gerçeğe dedim mi dedim.çünkü ben zaten gerçeğin çemberindeyim kestirme denilen uzak yolu sevmedim.
sezer gibi başkan olamıyorum iyiki dedim mi dedim.adımdan kaybettim bu sezgisizlikle onun gibi ferdim mi ferdim.. neferdim.. sen bana ne ferdin?ben sana ne ferdim.. sen benden ne aldın sen benden ne çaldın..
hakikatte çiroz olup adı TOMBALAK GÖBEĞİBÜYÜK olanlardan..midesini cepte taşır mide adını kulağına fısıltıyla çöp koyar sorada cebinide,çöpünüde taşırır olanlardan mıydın ne?
çalıcı idin..alıcı gözle bile bakamadan..
realiste liste liste.. bir gram yok yağ ona buna.
kimse yok yaa ondan haa..
yoksa art niyetli beyninde çenende durmaz..
sevmedim seni onu,bunu,kimseyi ..başta sevdimse sonunda sevmedim önemli olan sonlardı.. ..
herkes kötü.herkes iyi.herkes orta işte diye.
bende kötüİYİorta işte.ama bitişmiş o kelimede en azından ortası iyi olanlardan işte..
hatalısı var hatasızı var.hatadan sızısı olmayan var.
yüzü kızarmayan var kırmızı yüzlü olsa bile kızaramayan var kız arasada bulamayan var....
kötü taklit yapan var.taklit denileni zaten kötü bulan var.gerçeğini anımsatıyor diye taklitle avunanı sevineni var..maskeler diyarında. bense maskları eledim..yalın yüzümü bile törpüledim..
işte bu taklit en büyük zamane taktik..zaman geçti tiktak dikkat dikkat .dik kat kat.. bu dünya evinde kaçıncı kat?..şimdide mARKAMda taklim
arkaMda nefsin..
malesefsin esefsin kınanacaksın..kınalı ellerle..yada bi yerlerle..
bir kat aşşağıda yatıyorum amma herkesin başına ekşiyorum
geldim bide kendim için zevkime öldüm.ölüm kelimesinde doğdum en çok onu sevdim..sevilmeden yaşadım sevilerek gömüldüm..
kendim yemdim gördüm..uzak uzak gönüllere döndüm..öldüm öldüm diye lafımı bÖLDÜM..
sevilen mi oldum hatırlanır oldum kıymetbildin şimdi.çiçeğim mi varmış toprağıma gömülü
senin hediyen mi kurtlarda cabası.. arılar mı hediyen..senin olsun
serin mi oldu rüzgar mı geldi mezar başında ceryan mı çarptı..aman allahım
yaşamda buymuş merak ette çatla..hakkın mı vardı bende diye cevaplamadan ben mefta..işte meraklarının cevapları muamma.
kısacası bu alem seni yaktı kavurdu..
cehennemin dünyanda sense hala hangi havada vaad edilen daha sıcak cehennemini bekliyor ben zannediyorsun hawaiden yazıor..?
yazılarım anlamsızlaştığında anlıorum ki hayatımda çok mana var yazılar alaca bulaca olacak kadar karışıklığım var..ama çözüm ne zaman.. belkide en karışık noktaya vardığımda.en karışıkken noktaya vurup kaldığımda.
YZN;eLLahza tiryaki ve kalemiti jeyni..(kalemimin ismi )
dELLY'nin oda orkestrası
bir orkestra şefiyim
üzerimde karalar,jantiyim bu gün yine,parlıyor siyah rugan ayakkabılarım
gözlerim kamaştı toz kondurulmayacak yüceliğimden..
bir ilkim yine bayanlığımla ..çok konuşanlar orkestrasına şefim bugün..
gerile gerile geldim sahneye..
fragımın arkasını uzun yaptırdım neden mi?
bi yerim kalkık dolaşırken o bi yerimi saklasın diye
bu arada gizli mütevazilikle kendimi yeniden yücelttim..
(he en dibe itilemeyen dip not ; zaten sen hiç arkası kısa yaptırılmış frag görmüş,duymuş muydun daha önce ....hadi hadi adapte sorunu yaşama alış artık bol parantezli yazılarıma)
ellerimi kıtırdattım..
ve şimdi sopamla diyorum ki dikkatlere; 'aman ha not zeval' ..
NOT'A' masama 3 kere tık! tık! tık! başlıyalım şu müziğe artık!
kemanlarım çalıyor inceden gıy!gııy!gııyy!
ÖYLE güzel çalıyor ki ÖL! YE!
ne o çirkin mi geldi,dur dur, bu daha satırdan sese geçmemiş;ağzımla satıra döktüğüm şu tezattan doğurduğum akor sesim idi..
duyan var mı heeeeey duyan var mı sonatımı?
son ATı mı duydunuz mu,gördünüz mü?
koşuyor işte burada sizler için son sürAT...
arkama bakamam bulunmaz hint kumaşı giymiş halimle,bu burnu kalkık havada iken ses verin..
ses veriyorum dedim başlarken ya...şimdi ses istiyorum dedim..
lütfen demeye alışık değilim şefken..
emirimle idare edin..LÜTFEN!..
birileri bana baktığını söylesin ordan yeter ...
mikrofon ayarları mı bozuk..
sahnenin perdesi mi kapalı kalmış ..
playback bandımız mı kopmuş backte bi yerlerde..
backle backle düzelir birazdan elektirikler gelince....
tamda ben konser verirken elektirik kesilir
konser olur konserve ama konserve olmuyor bi türlü kon.serveT
(neyseki sanatı para için yapmıyordum ondan bir satır dışında moralimi maddiyatla bozmuyordum)..
kaldırıyorum bunu buzdolabının en ücra köşesine ..
buz gibi yürekleri donduruyor bu seslerim diye..
nerde akın akın insanlar hani..
halbuki bende izlenecek kadar akım pakım öyleyse akım akım bakın! bakın!
yoksa hiç bilet satamamış mıyım..
insanlar yan salonda neyi seyrediyor..
rekabette yine ezilmişmiyim?
reytinglerde yine yerde mi sürünüyorum...
ne bu sessizlik müziğimin içindeki neeeeeeee?..
alkışlasın birileri beni alkışlasınlar artık ,büyütsünler artık insanlar arasında küçük kalmış benii ..
yoksa ben büyütürüm işte böyle beni..
ama yanlış büyütüyorum baksana egoyla büyüyorum L.EGO ile oynuyoruz diye mi ta küçükkenden....
yok mu yardım edecek..
yok mu bir seyircim
bir alkışçım benim şu dakika dilenen vasıflara geçmiş sanatıma
kendi içimdeki sesler mi anca bu yönettiğim yoksa
kendi kendime işittiğim sonu gelmeyen notalarım
sonunda bir ES payı verdi birden camdan ESinti geldi diye mi bilmiorum
açtığımda gözlerimi
bu beyaz odadaydım
neden beyaz
beyaz bir hiçliği anlatıyor henüz hiçbirşey yok..
bir umudu,bir hayal dünyasını ortaya koyabileceğin her yer beyazda başlar
renkli boyaları süreceğin bembeyaz bir tual..
kıymetli dizelerini,satırlarını,yapıtlarını yazacağın bomboş bir kağıt..
banada bişe hayal et diyorlar işte burda.
elleri kolları bağlı iken bile hayal et bişeylerini..
düğümlü kollarımla
en marka yapmış vasıflı delilere ender üretilen gömlek ve ben..jantiliğimin esas yüzü bu ne yapayım yani...
herkese tahammülsüz gibi görünsede deli gömleğine tahammüllüydüm.tahammülümün gerçek yüzü bu gurur duymayım mı yani.
karşımda bir ayna
beni yine yalnız bırakmayan bakışlarda konuşuyor...müziğimi bölen suçlu o..
bir seviyorum bir sevmiyorum onu..
kendi benliğim diye seviyorum,başka seveni olamıcak diye seviyorum..
sevilmeyi hissetsin az buçuk diye seviyorum..
hep bakıyor bana orda sevmiyorum işte böyle anlarda
işte kırıyorum onu müziğimi bölen saygısız bakışlarda diye
ve şimdi o bir bakan,bin ayrı parçadan bakıyor bana..
elifler bölünüyor aynalarda
içimde paramparça olmuş elifle bütünleşmiş görüntü bu ha keza
ağlıyorum odamda bir o vardı orkestramda
birde sıkıldıkça metalleriini kemirdiğim üzerinde uyuyamadığım yatAK..
korkuyorum ondan korkuyorum oda beyaz diye
korkuyorum ondan hayallerden uykulardan korkuyorum diye..
gerçek uyumamakta diye uyumadım günlerce
ondan şimdi kelepçe ile bağlanıyorum bu yatağa bu gerçeğide o yerde sızıp kalıp görmiyim diye
bu parmaklıklar ardında herkes hayal et diyor,o zaman güzel dünya,
uyu masallı masalsız,zamanlı zamansız..yeterki uyu..ve gerçeğe göz kapa..
ama hala uyumuyorum aklını yitirdi deselerde halbuki ben aklımı kolluyorum bitmez gece bekçiliğimde gece çalmasınlar onu diye..
yine başladı o artık kopması gereken gıcırtılı tel gıygısı..
şimdi rahatsız ediyor demin huzur veriyorken ah aslında bu bişeylerin kaygısı..
tını mı tını tınıdık olabilir ama tanıdık değil bu çalan..
şu bana açılmış demir parmaklı pencereden bakarken ben,o müzik şimdi değişik çalıyor halbuki yine şef benim ..neden karıştı bu denli müziğim.
bu notalar,bu yapıt,bu ses karmakarışık şimdi bu bu evet sen.çünkü bu senin sesin,bu senin sen.fonun,bu senin sen.fon.in..
bu odada yalnızlığımda senin sesin bana çok çok uzakken uzakta iken (senfonOUTken) senfonİNimde (taa içimde böyle ızdırapla işte)..
hayır hayır sessiz ve hareketsiz kal yine..bir orkestraya iki şef olmaz.
istersen ipteki cambaza git eşlik et orada oynayabilmen bile daha mümkündür..
ben istemedikçe bozuk plağa mı alıyorsun
ne başa sarıp duruyorsun
tekrar dinliyorum rahatsız etsede lanet olası ritme böyle sayende alışıyorum işte ..
benden daha mı iyi çalıyorsun ne..
dayanamıyorum benden daha iyilere.
ilk anda kötü demem çok iyi olduklarından korkmamdan zaten hep..
çalma artık çalma ..çalma dedim bir inat..oh iyi oldu şimdi
gidip kopardım tellerini,gidip patlattım davullarını.. zurnaların deliğini tıkadım.yılanlar şimdi vızır vızır çıkamıyor sepetlerden sayemde..
yeter çalma diye diye akorları bozdum.. korları bile yaktım.
ve çok yoruldum bertarafım sahneme oturdum
biri bile dolmamış konuk koltuklarıma baktım
heryer boş ama protokolde biri var hemde ayakta alkışlıyor
kim ki karanlık orası seçemiyorum
nolur düşündüğüm kişi olmasın derken yine olamaz o yine işte ben...
son sözüm sana bu odada benim şeff.benim dedim bennn.. boşuna kendimle delirmedim.
daha fazla konuşmaaa orkestramda..daha fazla ilham olma şu or..KES..dramında..
bugün 24 eylül melül melül bu boş satırları yazdı ELÜL..
kopan iplikte,kolpa diklik,kafaya diktik.
BE-TERS BÖCEK;
öyle dik kafalıydım ki sürekli yaralandım..yaralardan sora diktim durdum kafamı .sonunda diklim baş duruyordum diğer insanlara karşı ters duruşum bu durumumdan..
aşk kuaförüne gittim bişeyler kırptı kalbimden sağdan aldı soldan aldı derken yeni bi model sundu şimdiki modaymış bu kalp usturayla sıfır numarada..şık mı dersen bence rüküş ama rahat mı dersen çok rahat..
yzn ;elAF yok!
süzüm süzüm sözüm
sesi gidenlerin anısına
kanlı kulaklıklarımda,zehirli müziğinizle dinledim sizi,bir ölüm şarkısı dinlettim şimdi de end olsun diye yine nihavENDD makamımdan;
koşup,kayıp,kırdım yanaklarımı
bir daha ruhuma gideni öpmesin diye başkaları
kovulmak artık bu dizedende,adı kovulasının kaderi bahtı
son kez ardına baktı
hiddet mi vardı, şamata mı,kargaşa mı vardı,anlama kavuşturulamayacak anlamsızlıklar vardı..
yaşlara kan mı karıştı?
yürüdü bu kan davası,aldı başını ,yaşımca kanım oldu şimdi..
ama şu yalnızlık edebiyatını anlatmaya çalışan;
onları alıp alnına sadece süs olarak yapıştırdı..
kanılarım,tespitlerim,hepsini tespihe gömdüm.
sabır suyuna benzin katıp yaktık..
sora yanan ateşi,buz tablalarının arasında nefessiz bıraktım..
sönsün! sönsün!sensin yanan!ateşin sönsün!
demekki ne yanmalara,ne yanan bişeye alışık değilim
güneşe gidenler varken güneşten kaçacağım her kıyametimde.
ışık istemiyorum ben,yarasa misali karanlıkla yaratılanlardan ben..
git dedi kovan ses; git başımdan!
bu kapıda aralık ayını çoktaan geçti.
rüzgarlar deliğinden bile esemiyor sana...
ama içeri girsen;sana,kendine zararlı fırtınalar esiyor..
peki dedim peki..son kez kovulacağım hudutlarda dolaşıyorum
sattın mı bütün arsalarını? sat! sat !
içindeki arazilerden üçe beşe kalmasın.
ne varsa alsınlar senden,sen işleyemezsin o bahçeleri
çünkü kendi arazine dahi bahçıvan değilsin
senin bahçıvanlarına bile şekil veren benim dedi benliğin..
bahçıvanım hep bahçesinde bekledi ama hep bi kepçe .çiçekleri tamda ekecekken...
kürek yedi,balta yedi,kazık yedi,kaçtı bahçeden şimdi.
halbuki dediler ki neden sattın arazilerini? (kim mi dedi?)
içimde baş kaldıran; aha! yine asi bir elifler cumhuriyeti
bu çokca medeniyetten yoksun olmuş,medeniyeti kurmak; çok kolay..
bir o kadar yalnız,bir o kadar ucuz, yönetici ve yönetilen;
işe yaramayanlarla yarayanlar aynı devlette,yine aynı kimse ; bir tek o elif.bir tek elif o..(elif bir ve tek demek ya o o aslında..).
bu cumhuriyet ne kadar ileri gider ne kadar geri ??
asıl benliğini bilmeyen her benlikli küçük küçük,küçük görülen eliflerle.
kendi içinde acı çeksede,müttefiksiz ayakta kalır mı artık?..
kalacak..kalacak yeri olmayana kadar hiç değilse toprak anada çadır kuracak..
ben ancak ondan kovulursam artık atık olmuş çatır çutur gamlarımı yemem
'kovan kovan ballar içinde erisem! çok tatlı bi ölüm olurdu..'
işte şimdiki manam bu..
'kovanlar arasında eriyorum' ama tad bulamıyorum..
son söz; tmm tmm tek kelam etmeden daha gidiyorum..gitmem istensede istenmesede git diyen dudaklara hay hay deyip kafa sallıyorum..
ama tek kelam edebileceğim tekrar ümid edilmesin
..işte ben asıl o zaman dönüş biletimi yırtıp giderim....
07 eylül 2008 pazar saat:17:37
yazan ;bu dünyada sadece bir E.T. parçası..
EN -kaz' sensin..
ah dünya ah dünya
yanıyorsun gazın mı çok
sönmek için dönüyorsun
ne için ne için yar dönüyorsun
ney sen niçin için için yakıyorsun
çalınınca beynimden niye vuruyorsun silah mısın kurşun musun kulağıma
mevlana mevlana niçin yar sen dönüyorsun
dünya döndükçe anlanır mıydı sen döndükçe birgün dünya durulurda durdurulur muydu
ya bakma yar sen bana bakma yanıyorum yanıyorum başımdır bu sora yanarken dönmeye başlar döndüğünde yanar..
yar dönme yar dönme gittin gidiorsun madem dönme...
yaşamın kıyısındayım yaşamın kuyusundayım
onlar döndükçe aşık olanlar döndükçe..
ölümün yarısındayım
bu diyardan usanmaktayım
toplumlar geçti
yaşlar geçti
bir ömür geçti
bir kalem geçti kağıttan
ne darbeler vurdu bana sana
senin sözlerin bana hep bomba
ve sayenizde hep bir devir enkazdır bu dünya.
şimdi dönmesin hiçkimse geriye bitsin artık bu dönence..
KUYUSUNDAN ÇEKTİM..
sat-ılık lık lık..
E.T.NİN KOPUĞUN İLAN MECRASI
SATILIK KALPLER VAR UMUTLAR VAR DOSTLUKLAR VAR ALAN VAR MI ?
(farkındayım cok alan olucak cünkü herkez satılmısları kullanıyor hayatta ) biraz reklam lazım tabi doktordan desem yeter mi ki?..çok vurdum çarptım gömçürdüm ama tedavi ettim sürekli..tedavi olmaya alışmışlıktan doktor olmuş kendi kendine..
18 Şubat 2010 Perşembe
ELEnktrink.
Direnç buysa direndim devrelerim yanana dek.temel elektronik labratuarı dersinde direnci yakmıştım ben ilkten becerememiştim deneyleri ağlamıştım sinirden çıkan dumanla kıvılcımla.herkes yakıyordu bişeyler ama yaktığı dirençlerle dalga geçiyorlardı ben kocaman yaşımda hüngür hüngür ağlamıştım çünkü diğerlerinden çok çalışmıştım yakmamaya..sora en iyi notla geçmiştim hırslanıp..dirençlerin direncini iyi ayarlamayı öğrenmiştim.onları ölçen aletleride yakmıştım sürekli hangi malzeme varsa yakmıştım bedeller ödemiştim ama her yaktığıma.gidenin yerine yenisi gelmek zorunda idi çünkü..ama sonunda kimseyi yakmamayı başarmak vardı..
kendi yanmış direncime baktığımda ölçecek ohmmetrelerim yok voltmetrelerim ve ampermetrelerim..sadece yandığımda yandım sinyali veriyorum..en son taakat raddesi neresi bilinmiyor o yüzden deney sonrası rapor yazılmaya zorlansada bomboş bir kağıt veriliyor.her deneyde başka yanıyorum her deneyde başka nedenlerle yanıyorum bazen çok direniyorum bazen hemen patlıyorum alsalar bu devrden beni başka daha dayanıklı sabit fikirli sabit kişilikli bir direnç taksalar diyorum...
doğru insan ve doğru elektrik derler hep..neyle ölçüyorlarmış onu afedersiniz bu insanlar fizikten bu kadar anlıyorlar da ondan mı başarılılar bu derste.akımın yönünü,doğru akımı nereden biliyorlar?akım(n) edilen yön çıplak gözle görülüyorda benim gözlerim yeterince soyunmamış mı?ondan mı ben göremiyorum..
boşvermek buysa çalıştım üzerinde herşeyi boş verince sana,sende dolular hediye etmedin tabi iyi bi yöntemse bu.ucuz olsada.hediyeleşmesiz.karşılıksızca mahçupsuzlukla..ne alırsın ne verirsin tabağını dolu.paylaşımsız.kimse aç mı tok mu bilmeden uyusanda kendi karnını dinlersin sadece sen toksundur her gece ama gözün açtır azalar kişiliğinden ayrı çalışıyorsa.bir birlik yoksa vücudunda kalbinle beyninde gözünle kulağında hatta avret yerinde bile farklılık varsa.ben bencil değilim diyemezsin.bir bütün olamamışsın ki gözün bencil değilse kalbin bencildir.
kör olmaksa oldum görmedim hiçbişeyini.hiçbişey olduğunu bile göremeyen cinsten oldum mesela..casper hayalE.T.ti sevimli mevimli görünürdü ya..ben hayaletleride göremiyorum.hayal edemiyorum sizi artık.sevimli değilsiniz diye mi?.
en iyisinden sağırlıksa yine bende..duymadım duyduklarıma inanmıyacağım diye..yada bu defa inanılır da en acı haberleri duyarım diye kapadım yandaki delikleri pamuk yetmedi ama ne bulduysam kulağıma tıktım ve bu defa ikisini tıkadım bi zamanlar birinden girince öbüründen çıkma diye temkinliydim şimdi çıktıysan bi daha içeri girme,kirlenirsin kulağımdaki duyduğum oraya yerleşmiş kulak kirlerine dönüşmüş haberlerde..
uzaklaşmaksa gitmeden bi yere terketmeden bir şehiri terkettim bile dönmeden dolap gibi eski mevkilere dünyanın öbür ucuna gittim.hatta bir günde yaratılan başka bir dünya idi.o dünyaya ilk ayak basan insandım.bomboştu o diyarlar daha keşvedilmemiş yerlere gittim tek başınalık buysa evet sularda çıplak yüzdüm..ama arkamdaki köpek balığına da yem oldum..korunmadım kollanmadım kaçtım huzur bulunacak yerde de balta girmemiş yerlerde de baltasız olmuyormuş huzur yine yiyecek bişey varmış beni anladım.beni yiyen köpek balığı kendimdim.
sabır buysa sabrettim son zamandaymış meğer en büyük sabır.ölmeden önce ruhunu teslim ederken çıkan ruhun acısına sabretmek gibi son ve büyük bir sabırmış..
değişim buysa değiştim 3 aydır çay bardağında sıcak bi çay içmemiştim..hep büyük fincanda sallama içerdim..şimdi kendime demledim..özlemlerimde de değişim var sevmediklerimi özlemişim onlarda da çok iyi yönler varmış onu farkettim..porselen fincanda içilen çay bana ferah gelirdi ama ferahlık değilmiş aradığım küçük cam çay bardağında uzun süre kalan bir sıcaklıkmış...işte kendine özveri ise artık kendime çay bile demliyorum
tuhaf ki tasvirler ekliyorum yaşantımdaki her kareye sürekli o zaman üzülüyorum ben hep böyleydim çünkü böyle olmaya devam ediyorum tüm değişikliklerimden bahsettikten sonra değişemediğim noktalar özüme varıyorsa çözümden ziyade..kendimce bile özümsenmeyen özlerime üzülüyorum..çünkü körüm derken yazarken bir şahinden daha iyi görmüş oluyorum,sağırım diyorum ama duymuş kadar oluyorum yeni haberi geçmişi yeniden geleceği akabinden tahmin ediyorum düşünüyorum diye yazıyorum,konuşuyorum ama bi boka yaramıyo bunlar..düşünmemek lazım yazmamak ve konuşmamak..mal olmak malll,dilde lal..beyinde sal,kalpte zal;işte sana o zaman kısa devre elemanları..
ELENTÜRİYAKİ
14 Şubat 2010 Pazar
myspace
uzun zaman önce üye olup bıraktığım bi çok siteden biri. bugün tekrar göz attım adam akıllı düzene sokmam gereken bir yer.müzikal manada en iyi ortam orası çünkü.artık orada da buluşabiliriz yani haberiniz ola....
http://www.myspace.com/eliftir
http://www.myspace.com/eliftir
19 Ocak 2010 Salı
hamakta TAHTALI KÖY
Tahtadan ev yaptım hayallerimi içine çaktım.şimdi o evin içindeyim her adımımda öyle sesler ki hep gıcırtı.üzüm salkımları balkona ulaşmış.zor olmuyor ağaca çıkmyıorum bu yaşlı halimle anca balkondan uzanıp ektiğimi yiyebiliyorum.sinekler sarmış benle çürümüş kimi üzümümü.örümcekler balkondaki yıllardır silemediğim aşınmış tahtalarımı kaplamış .bir odam hep kapalı.gelmeyen uzak diyardakinin tozlanmış malı orada saklı .bir alt kata bakıorum tahtalar arasından ayağımın dibinde bir boşluk, oradan ahırı kolluyorum bu eski alışkanlık,lakin ahır boş.inek besliycek taakatta kalmamış. bir saman kokusu sadece dünden kalan aşina olunan evimi saran.toprağımdayım ve bir tahtada ağaçla yaşlanmaya alışığım onunla toprakta yatmakta bu nedenle bana zor olmayacak.soğuk betonda yaşlanmış nasıl sevsin şimdi o mezarı.
İki BENimin arası..
Ben derim ki; rayına oturmuş dönüyor dünya parmağının ucundaki tırnağının dibinde biriken kir gibi uzun bi tamlama hayat.. Fukara kurdu kemiriyor hala yok-sulu,kimisinde su bile ‘yok-susuz’ o sıfatın aslı onlarda.... su içemiyor ya bol bol yılanlarda geliyor bide onlara dokunuyor.bunca varsızlıkla neye dayansın ki hala arsızlara mı?
desDDursuz lisanların insanları gibi yağlı boyayla dış cephe kaplaması olmuş halimiz onun bunun övgüleriyle kusursuz görünümdeyiz.bende o yılanlar hadar koca hazmedilmicek sanılan yumurtaları yutuyorum..bari bu kareye bende gülümseyeyim belki yazıda dikkat çekip tekkkleniriz.(tag).taglik alın yazım her hayat karesinde nasılsa teklik koymuyorda tagmelenmek koyuyor karnıma bir acı. ya bari yüzüm ak çıkamasada dişlerim beyaz çıksın çekerken şu 4 duvar karede,haber vermeyin aman çok çektim ztn ben şimdi sizin çekmelerinizi de çekemem...
öyle bir hayat KIRO-kisi-ki sağdan git soldan dön sağa sap yukarı çık aşşa in sora hayrolsun ki bu satırlara düş .amaçsız sonuçsuz fallara koparılmış papatya yaprağı bul sapınıda falına say belki mutlu olursun elif der gibi gidişat belli kadar belli değil yapılmaya çalışılır.flamenko bilmeden o dansa soyunduğum hala ben yaparım gazlarım gizlilerimde.. yalnız bendime neysede şak şak’larda arızalarım var kimseye bravo diyemez çenem var..
şimdi nokta kondu önceki kelime yine yine Ben.
nebullaa
4 duvar 2 kişilikli 1 benle birliktelikte.birde gözlerimi bir gün sakınmadığım tavan ayaklarımı bastığım kimi zaman çiğnediğim bana sabreden bir yer var gözlerimi kapasamda şaşmaz yakınımda.yerin dibinde hissettiğim zamanlarda kendimi en yakınımdır.
ileride çocuklara torunlara verilecek favori isimlerim
OSMANLICA
Bahşende; bağışlayan kız
Berem;kumara dahil olmayan ortak
Ceda;bol yağmur ortak
Enda; yüce ala kız
Mahza;yalnız tek sade halis tam ortak
Reyye;çokluk fazlalık kesret kız
FARSÇA
agâh;bilgili açık göz
sitare;yıldız
munteha;en son mertebe,nihayi son(erkek ismi)
ve araştırdığım bazı isimler
Mahre
Abdulsamet-abdussamed abdsız kullanılmaz.hiçbir şeye muhtaç olmayan, herşey kendisine muhtaç olan" demektir. Ve bu sıfat allah(c. C) sıfatıdır tek kullanılması çok yanlıştır. Bu sebepten ismimi değiştirecem abdüs samet olacak inşallah samed’in kulu manası olacak
Timurhan
Edibali
Yekta
Dilruba
Paye
Bengisu
Yazgül
Ataullah
Hüma
Müleyke
zümra ecrin
(erkek) baran veya elyesa
kayra-allahtan gelen hediye
eymen nisa
uzay
eflin ( cennete düşün ilk yağmur tanesi)
aslı minel
bukenur
ay yüce
bumin
asrın
nuh
lokman
aybüke; ay ışığı,ay gibi parlak,ay yüzlü,ay benizli,akıllı zeki.(rüyada çıkan) peygamber efendimizin torununun adidir aya benziyen güzel kiz
kutay
dağhan
adal barkın
yiğit efe
ikra
mirza eymen (eymen manası bereketli,sağ tarafta olan,hayırlı demek.)(mirza eski türk soylarında prens anlamına gelen soyluluk şanı)mirza basara
meyra
beril
ayris mersa
ayris(yakamoz)
eslem en sağlam en selametli
benhür
enes
zümra güzel ii ahlaklı
ecrin-allahın hediyesi
begüm zümra
yadenil asya almila sahra selis
(erkek) eymen bera
çınar
gökçen efsun feyza
TUĞRa
Yağmur
elyesa arapça kökenli-yürekli demek.
musab mus'ab zor
ammar yasir
Yusuf Mir Emin
ebrar
Türker Sadi
AFFAN: Kendini kötülüklerden uzak tutan
AGAH: Bilgili / Bilen / Haberli / Uyanık
AKAD: Soyluluk, Onurlu bir kişiliğe sahip olmak
AKİL: Akıllı , Rüştünü kanıtlama konumuna gelmiş , yaptıklarının farkında
ARAS: Sahip çıkılan buluntu, Doğu anadoluda bir ırmağın adı
ATABEK: Şehzade eğitmeni - Devlet yetkilisi
BAHİR: Deniz-Belli, açık-Işıklı,parlak
BARAN: Yağmur mevsimi
BALA: Küçük çocuk, Yavru, Korunması gereken
BAYEZİT/BEYAZIT: Birçok Osmanlı şehzadesinin ortakadı.
BEDRETTİN: Ayın ondördü gibi ışık saçan, temiz ve yüce
BEHLÜL: Hayır sahibi - Daima gülen
BİLGE: Derin bilgi sahibi
BUĞRAHAN
CUMA: Müslümanlar için haftanın kutsal günü
ÇAĞAN: Bayram, şenlik, mutlu gün
ÇAĞIN: Yıldırım, şimşek
ÇAĞRI: Davet
ÇELEBİ: Efendi, görgülü, terbiyeli
EDİP: Edepli terbiyeli / Edebiyatla ilgilenenkişi
EDİZ: Değerli yüksek
ERŞAT: Doğru yolu bulan
ERTEM: Erdem / Fazilet
FEZA: Gökyüzü, uzay
GANİ: Zengin, cömert, bol çok, elindekiyle yetinen
HALDUN: Kalp, yürek / Yüreklilik
HANEFİ: Tanrı'nın birliğine iman eden
HATEM/ HATEMİ: Sonuncu en son olan
İSTEMİ/HAN: Göktürklerin ünlü hakanı
JERFİ: Derinlik
KAHRAMAN: Savaşta yiğitlik gösteren, cesur
KEREMŞAH: Asil, soylu şah, hükümdar
KEYHAN: Dünya
KUTAN: Dua
MALİK: Sahip, efendi
MAZHAR: Birşeyin göründüğü ortaya çıktığı yer
MENDERES: Ege bölgesinde bir ırmak adı
MİRKELAM: Güzel, nazik konuşan
MİRZA: Hükümdar soyundan gelen
MÜNİR: Aydınlatan, ışık veren
MÜŞFİK: Acıyan, şefkat gösteren
MÜŞTAK: Özleyen, göreceği gelen
NASUH: Öğüt veren - Temiz
NESİM: Hoşa giden hafif rüzgar
NUH: Eski metinlerde rahat anlamında / Bir peygamber adı
OLCAYTO: Bahtı açık, talihli
ONAT: İyi, güzel, düzgün, namuslu
ÖGEDAY: Çok akıllı
ÖMER: Dirlik, canlılık yaşam gücü
ÖZTÜRK: Soyu Türk olan
PAMİR: Herşeye gücü yeten
PAŞA: Bir askeri ünvan / ağabey, erkek kardeş
PEYAMİ: Haberle ilgili, haber veren
RÜÇHAN: Orta Asya'da Tanrı dağı,bir Türk boyu
SADUN: Yıldız bilimine göre, uğurlu olan
SEHA: Eli açık, cömert
SEYİT: Efendi, bey
ŞEHZADE: Hükümdar oğlu
TAYLAN: Uzun boylu
TEVFİK: Allah'ın yardımı, uygunlaştırma,başarı
ULAŞ: Çok övülmüş,methedilmiş
ULAÇ: Cennette ölümsüzlüğe kavuşan
ULVİ: Yüce, yüksek
UZAY: Sonsuz boşluk
UZER: Kahraman,cesur,savaşçı
VAHDET: Bir ve tek olma
YAĞIZ: Esmer - Doru - Yiğit
YALIN: Sade, çıplak, katışıksız
YEKTA: Tek, eşsiz
ZAHİR: Parlak yıldız
ZEYNEL: Zenelabidin'in kısaltılmışı
bayan
ALARA: Al + ara. Al=Kırmızı, ara=bezeyen, süsleyen , Kırmızı süs anlamında bir tamlama
AYBEN: Ay gibi. Ayın kendisi
BALCA: Bal damlası, bal gibi
BARAN: Yağmur
BEGÜM: Saygıdeğer kadın, hanımefendi - Hint prenseslerine verilen san
BEHİCE: Şen güleryüzlü
BENAN: Parmakla gösterilecek kadar güzel
BENGÜ: Sonu olmayan, ebedi
BENGİSU: İnsana ölmezlik verdiğine inanılan su / Abıhayat
BİHTER: En iyi
CELİLE: Büyük, ulu
DEFNE: Yaprakları güzel kokulu, yaz kış yeşil olan bir ağaç türü
DEREN: Derleyen, toplayan
DİLAN: Gönül dostu, gönüldaş
DİLRUBA: Gönül kapan, herkesi kendine bağlayan
ENİSE: Sevimli / Dost / Cana yakın arkadaş
EZRA: Sözü, konuşması düzgün
FERZAN: Bilim
FEZA: Uzay, evrenin genişliği
FEYMAN: Ahlaki olgunluk
GÜLDEREN: Gül toplayan
GÜLİSTAN: Gül bahçesi
GÜLSELİ: Gül seli
HAYRÜNİSSA: Kadınların hayırlısı
HÜRREM: Sevinçli, hoş vakit geçiren
İCLAL: Azamet, büyüklük, ağırlama, ikram
İMGE: Zihinde tasarlanan /düş hayal gibi gerçekleşmesi özlenen şey
LALEHAN: Lalelerin sultanı
MUNİSE: Sıcak kanlı, sevimli
NAFİA: Bir yeri güzelleştirmek için yapılan çalışmalar
NAZENDE: Nazlanan - Sevgili
NESLİŞAH: Şah soyundan gelen
NİSA: Kadın
REVAN: Su gibi akan - Ruh, can
RÜYET: Görme.Kalp gözüyle görme
SANİA: Sanat eseri yaratan - Yapan , oluşturan
SÜHANDAN: Güzel konuşan
ŞENİZ: Mutlu, sevindiren iz, hatıra
TAÇNUR: Mutluluk
TAHİRE: Gündoğusundan esen rüzgar
TALİA: Güzel, şirin
TARA: Sahur zamanı doğan kız çocuğuna verilen ad
UMAY: Üzerinden geçtiği kişilere mutluluk getirdiğine inanılan kuş, Devlet kuşu
ÜLFER: Irmak, büyük su
ZENNAN: Kadınlar
ZİŞAN: Şanlı, ünlü, çok tanınmış
ebrar anlamı hayır ve takva sahibi
GLOBAL DELL
deli gibi temizlik yaptım geberiyorum.. bu ev bana çok büyük çookk.ama hala daraltıyo..bıktım dert bitmio temizlesende bitmez bu dertler yine kapkaranlık pislik içinde karşına dizilir ikinci gün’temizle beni’diye gözüne içine bakar tüm pislikler,çabalarsın çabalarsın çıkmaz kirler...sevmiyorum bayramları bu hayatta kurbanlık koyun kadar bayram yaşamıyorsam sev-mi-yo-rum.....iki yüzlü insanlar arasında kaldım.bir günlük sözünüde yerine getiremeyen naamertler arasında kaldım..asabiyetime çok neden var çook.hiçbişeyim olamayan herbişeyi olduğumu söleyenler arasında kaldım.bide alınganlar çıkar şimdi piyasaya en gıcığıda o olmaz mı zaten.laf kakarlar sora gelen lafı kaldıramazlar.günlerce 5 karış suratla gezerler illa ‘ne oldu sana?’ denmesini beklerler.sordun mu da intihar edecektir senin bir sözünden neredeyse ama bir senin sözün bulunmaz bin türlü karamsar nedeninde hayata..bin dertli o kesilir.sora ona üzülürüz beraberce oturup nedense.özür dilemek zorunda hissetmeye başlarsın kendini ama hiçte içinden gelmez çünkü hatalı sen değilsin çok fazla kırılan kimse hatalıdır bilirsin.hiçbirinize kırılmıyorum yıllardır..ama kırılmamaya çalışmaktanda bıktım.aslında umrumda değil artık kırgınlıklarınız.kırılın,dökülün,savrulun.çünkü hepiniz eminim ki arkamda kalsanızda yine benden önce yırtarsınız.
Süklüm Püklüm bağı
Bu ara içime öle kapandım ki içimde dışımda zaten kapanıktı,kapanık ortama nasıl kapandığıma şaşırdım hangi aman veren delik ihtiva edebilmiş ki bir yerlerime yinede girebilmişim diyebildim amiyane falan filan takmadım hiç yazarken s.kt.r ettim her şeyi ama yinede iki harfi küçük noktalarla sansürleyebilmişim yine de boşverememişin yazık be elif dedim elifin e sini küçük yazdım çoğu ayrılacak imlayı ayırmadım..küfredenlere bugün kızmadım,sismik hanzo dedektörümü bugün kapadım. bugünün gelen fake profil isteklerine dil uzatmadım falan yutmuş gibi yaptım onları,ne ekşi sözlükten beslenmek istedim seruma koy dedim relax takılma endişesinle yazılmış tüm tanımları, nede edebiyatın bayatlarına saldırdım bu ara. ilginç bi dünyaymış böle dedim.sessiz oturaraktan özre bile köse-r kimseleri sallayaraktan hayatımdan .bileklerim falan ağrıdı balkondan sirKELAMyuss işlemlerinde selamsızları ...şimdi el bile sallamadım düşenlerin ardından kaybolana kadar sadece baktım trabzondaki trabzandan.. Bu ara gel diyen çok gitme diyen çok hatırla diyen çok unutma diyen çok . hatırlatma dürtüğü sempozyumu içeren en görkemli fasulyete toplantılarına bile gecikiyorum bu ara.üstüm başımda,başım altımda çıkıyoruma afedersiniz toplum hamillerine.öle bir ihtimamsız serkeşliği göze seriyorum kırıntı olmasın diye kiminin kalbine bazı bazı yani.sora üstüne basıp gırgırla gırgırlamadan ezen çoook,günah falan olur diyorum bariz kocaman günahtan sakınmazken,küçümen günaha titriyor gibi yanlarında oluyorum öle böle mükemmel-SİZlikle mükemmele yakın olurum diye sizle yanlarına gidiyorum yubarnah masa toplantılarının.süpürüntü vaziyette ayaklarımı sürüyorum saçımı süpürge edemesemde birilerine,yeni çizme tavanlarıma bu sene kendim için kastım var kıyabiliyorum.orda burada iki adımda bir oturuyorum yada daha beteri oturarak yürüyorum..emeklemekse zormuş iki de el çalıştırmak falan gerekecekmiş ona.. omzum fena ağrıyor yüksüz yüklülükten,yüzsüz yüzlüler gibi. ‘bana ne,bana ne!’ diye hiçbir inat sebebiyle yukarı çıkıp inemiyor sanırsın omzun ayağı varmışta ayağını kırmış. Zavallı omzumzum!zum! yakın çekime iniyorum şimdi.ne var orada..sağlıksız beslenme..bir öğün yiyorum .. pilavla bile ekmek yerken evvelceden şimdi ekmeksiz gün geçirebiliyorum.ama ikisi de insanları şaşırtabiliyormuş.. ikide üçte dörtte beşte Allah hangi saati verdiyse falan kalkıyorum uyku düzeni bozukluğu diyorlar buna çok bilimsel görüşlüler lakin bozuk paranın kumbarasıda çok ses getirebiliyor.bozuk denen şeyde yeni bi iyi bi icat aslında da bilmiyorlar.onların kıymetini en çok bilen tamirciler olsa gerek.. eski hazırlıktaki İngilizce kompozisyonumu okuyorum yüzüm kızarıyor I get up early falan demişiz bir günde neler neler yapıyormuşuz işte o günler yüzümü kızartıyor anladığının aksine niye yorulmuşum ki aferim şimdiki günümde hiçbirşey yapmadığını anlatan bu HOMEPOZİSYONuma.çünkü yaşam böle bi pozisyondan ibaretmiş asıl com.positionda ..ben beşte kalkınca hava yine yatmak için kararmış oluyor.seviniyorum yarım sevinç yine yatma uyuma sebebi gelmiş diye kendimi kandırarahtan bağde süzmeyede üşenerekten yorganı çekerenkten mahmure..renkten renkten solmuştum bugünlerde diyerenkten..aynaya bakmak işkence gibi kışın dimi?yazın severdim birazcık o yansıyan yanlışları..yaz mevsimini aynada izlemekten severdim kendimden gayrı..yazın güneş gözüme aynadan yansıdığında gözüm en azından kör olurdu çünkü kırmızı tondaki realist kanlı dünya gibi görmeye başlardı..biraz sora ise beyaz olacak yine yerler ve ben üşeneceğim yürürken ayak sürümeden adım atmaya çalışmak zorunda kalıcam kardan izi yapmaktan sevinen insanları izlicem kara ilk ayak basan insan ünvanına sevinen aya çıkmış ilk insanların sevincinin çakması görüntüler. al sana epi topu kartopu oyununa 12 rahamını alnıma yazan silahşörler hedefi en çok kışın üzerimde isabet ettirebiliyorlar beni yere yıkan topu bu sene altına çevireceğim ...... yeni bir 2010 geldiğinde ardaşık şekilde mutlulukları ikiye katlamayı unutmasın rakamıyla hava atıyorsa diyorum..ya mutsuzluğu katlarsa ayvayı yemeye de artık üşeniyorum diyorum.aralık ayı annemin vefat ayı diye yeni gelen senelerdende pek bişey isteyemez oluyorum herkes bu ayda ümitle ocağa bakmak için kuşanırken..no-EL baba..olmayan elinle bana boş çıkan hediye paketlerini kucaklada getir ..çünkü ben yeni paketleride açmaya artık üşeniyorum...aklıma d-ÜŞENENsi bişeyler getirde yazılanlarımda bunca kelamdan sora manalarını bulmaya artık üşenmesin.. bana çalışkan gözlerinle bakıpta kendini kandırma ordaki şimdi sen üşenme gribi hepimizde yaygın bir hastalık değil mi? elfinsongs. tarih: k-aralık oy-yedi..
Balon Ağaçlarım
Çürüyecek meyvalı ağaçlar değil.yaprağını bi açıp bi solduranlar yerlere dökenler değil benim ağaçlar..
upuzun kolları ile şehrin ortasında bir evin önünde hızla büyüyüp camı balkonu kıstıran ağaç değil..hep yeşil ve kahverengi değil ağaçlarım..her yaprağı aynı ve benzer renk değil.
suyla büyümez ateşle yanmaz kül olmaz.güneşle beslenmez rüzgarla savrulmaz.baltayla devrilmez bıçakla gövdesine kalpli harfler kabul etmez piknikte gölge olmaz önünde oturana..hışırtı sesleri çıkarmaz huşuu vermezz şimşekleri çekmez yağmurlarda..erezyonları önlemez..çöl olmayı engellemez..
balon ağaçlarım patlamaz balonlar yetiştirir..yere çalmaz yetiştirdiği herşeyi gökyüzüne salar..çocuklar patlatamadıkları balonlara sevinmez..onlar ne zaman patlayacaklar diye gökyüzüne bakar.kötülük oradadır..çocuğun içindeki yetiştirende.özgürlüğü anlamaz ipini tutmak ister balonun..yetiştiririm sebepsiz ve amaçsız kimseye faydası olmayan değişik ağaçlarımı fayda vermeyince hiç zararda görmezdi bu denli..ulaşılmaz kılmalıydı kendini,yardım sever olmamalıydı bu kadar işte o zaman bu kadar hiç kadar kalmazdı....
serv.E.T.i servermez